Uzunca zamandır Doğu Karadeniz bölgesindeki hidroelektrik santrallerine (HES) karşı verilen mücadeleyi anlatan belgesel filmler izliyor, haberler, yazılar okuyor, eylemlere destek veriyor, dostlarımla ortaklaşıyorum.
Artvin’de Şavşat deresi, önüne kurulan bentleri parçalayıp, yurttaşlarımı sel sularında yitirince canım yanmıştı.
O günden sonra iki kez gittim Şavşat’a.
İnsansızlaşmış-kimsesizleşmiş ve doğa başkaldırarak sarıp-sarmalamış hayatı.
Çocukluğumun yeşiller kuşanmış toprakları yeni bir hayata evirmiş kendini.
Sizi kendi bağrına çağıran sesler uğulduyor kulaklarınızda.
Alabildiğine sarı, yeşilin her tonu, mor, alı al, alabildiğine mavilik.
Ve ansızın önünüzü kesen sis doluyor gözlerinize.
Gökkuşağının yedi renginin altından geçerken, yağmur el sürüyor alnınıza.
Tüm meyveler dallarında kalakalmış.
Çiçek… çiçek… çiçek.
Doğa direnmiş zamana ve isyan ederek kazanmış.
Her adımında, size uzanan dost ellerle sımsıcak gülüşler ve hasretlik dolu kucaklaşmalar karışıyor birbirine.
Benim yiğit, baş eğmeyen halkımın yüreklerinden direniş türküleri yükseliyor.
Hayatlarını savunmak için, haksızlıklara bayrak açarak direnmiş bir halkın evlatları, sıra neferleri gibi yan yanalar.
Sahip çıkıyorlar kendi geleceklerine ve çocuklarının yarınlarına.
“HES için AKP’nin gözünü diktiği derelerimizin beslediği bu topraklar, bin yıldır böyle yaşadılar, böyle yaşayacaklar.
Bu bizi isyana davetse, kabulümüzdür. Bu sular, bizlerin can suyu olarak aktılar, yine öyle özgür akacaklar.”
Yaşamlarının en güzel yıllarını, onurlarını korumak için cezaevlerinde geçiren bu mavi gülüşlü, çiçek kokulu insanların yeniden saf olmaları içimi yeşertiyor.
AKP Artvin’e özel olarak, Şavşat bölgesine gözünü dikmiş.
Uluslararası bağlantıları olan HES şirketleriyle gizlice yaptığı anlaşmalarla bölgeyi betona boğup, barajlar, bentler mezarlığı yapmak istiyor.
Tıpkı tüm Doğu Karadeniz’de ve Dersim’de olduğu gibi…
AKP için doğanın, insan yaşamının, hayatın karartılmasının, dünyanın çok az bölgesinde bulunan bitki zenginliğinin yok ediliyor olmasının hiçbir önemi yok.
Eğer Rize’de Fırtına deresi özgür akamayacaksa, bunun tek sorumlusu AKP olacaktır.
Dersimde sokağa çıkan halkın inadına, baraj inşaatı yapılacak ve tüm doğal denge alt-üst edilecek olursa, bunun da tek sorumlusu AKP olacaktır
Eğer Şavşat’ta, Ardanuç’ta derelerin önüne beton setler çekilip insanlığın geleceği karartılacak olursa, bunun sorumlusu da AKP olacaktır.
O çok övünülen Yusufeli Barajı şimdiden çevreyi boğmuş, yaşam alanlarını talan ederek halkı mağdur etmiş, insanlığın ve hayatın geleceğini karartmış durumda.
Ancak tıpkı Dersim’de olduğu gibi, Hemşin’in gürül gürül sular çağlayan vadilerinden, dünyanın çok az bölgesinde bulunan bindallı dağ yamaçlarından, bin bir çiçekli yaylalarından oluşturulan direnç; derelerin kardeşçe akması için büyüyüp ırmak olup çoğalıyor.
Karadeniz, her tür kirlenmeye, gericiliğin ve ırkçılığın tüm pis kumpaslarına karşın direniyor.
‘Su Platformu’ çatısı altında toplanan ve Derelerin Kardeşliğini ülke kardeşliği ile eş tutan insanlığın verdikleri mücadele ise, var olma kavgasının önünü açıyor.
Bu kardeşlik, AKP karanlığına direnen her yerde olduğu gibi Şavşat’ta da isyan ateşini yeniden yakmışsa, birilerinin işi epey zor demektir.
Şavşat’ta yapılan ve yediden yetmişe tüm köylerin, yurttaşların katılımıyla bir ses olup da oralardan buralara taşan buluşma, ‘Şavşat Barı’ oynayan yetmiş yaşındaki dedelerin, ninelerin ayak sesi olarak yankılanıyorsa, AKP’nin işi zor.
Şavşat halkı, topraklarına ve geleceklerine yeniden sahip çıkmanın erdemiyle, ellerini devrimci evlatlarının elleriyle tutuşturmuşsa ülkenin bir yanında gün yeniden doğuyor demektir.
Bize de bu insanlık kavgasına alkış tutmak, yakılan meydan ateşine dost eli uzatmak, toprağın terine ve onu işleyen ellere ve de hayatı direnerek yaşayanlara saygı duymak düşer.
Yazılı medyada yazarın izni olmadan yayınlanamaz..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.