3 Aralık 2015 Perşembe

BASIN TOPLANTISI-Kitle Örgütlerinden Ashraf Fayadh için acil çağrı‏ / Press Release-Urgent call for Ashraf Fayadh from NGOs‏



AIAP-IAA, UNESCO - 1, rue Miollis 75015 Paris – France
t. 33 (1) 45 68 44 54 www.aiap-iaa.org iaa.aiap@gmail.com



ACİL
ASHRAF FAYADH’A ÖZGÜRLÜK
Basın Toplantısı
7 Aralık 2015, Pazartesi


UNESCO Resmi Partneri, IAA/AIAP Uluslararası Sanat Dernekleri Dünya Başkanlığı’nın çağrısı ile sanat örgütleri ölüme mahkum edilen şair/küratör Asraf Fayadh için biraraya geliyor.

Suudi Arabistan’da yaşayan Filistin asıllı Fayadh’ın mahkeme tarafından ölüme mahkum edilmiş olması dünyada duyulduğundan beri hem gündem maddesi, hem de büyük bir kaygı konusu. Bir çok sanatçı, yazar ve demokratik kitle örgütü temsilcisi, IAA/AIAP Dünya Başkanı Bedri Baykam’ın çağrısıyla biraraya gelerek, her birinin çok duyarlılık gösterdiği bu ivedi konu hakkında kamuoyu ile görüşlerini paylaşacaklar. AICA Eleştirmenler Derneği Türkiye Başkanı Evrim Altuğ, PEN Yazarlar Derneği Başkanı Zeynep Oral, Türkiye Yazarlar Sendikası Başkanı Mustafa Köz, Sanatçılar Girişimi sözcüleri Ataol Behramoğlu ve Orhan Aydın, TOBAV-FIA Başkanı Tamer Levent, Nazım Hikmet Kültür-Sanat Vakfı Başkanı Rutkay Aziz, İŞTİSAN Başkanı Levent Üzümcü ve SODEV Başkanı Erol Kızılelma başta olmak üzere, bir çok demokratik kitle örgütü ve aydın-sanatçı bir araya gelecek ve bu konuda gerek Türkiye gerek Suudi Arabistan üzerinden hızla bugüne kadar yapılan ve yapılacak hamleleri kamuoyu ile paylaşacak.

Katılımınızı saygıyla rica ederiz.


Yer : Piramid Sanat
Tarih : 7 Aralık 2015, Pazartesi
Saat : 11.30

Adres : Feridiye cad. No:25 Taksim / 02122973120

-----------------------------------------------------------------------------------------------------

AIAP-IAA, UNESCO - 1, rue Miollis 75015 Paris – France
t. 33 (1) 45 68 44 54 www.aiap-iaa.org iaa.aiap@gmail.com
President’s Office: Macka Demokrasi Parki, Sanatci Islikleri 34398 Sisli/Istanbul-Turkey
t. +90 (212) 2973120 






URGENT
FREEDOM TO ASHRAF FAYADH
Press conference in Taksim/Piramid Sanat
Monday, December 7, 2015


The World President of International Association of Art –official partner of UNESCO, has launched an appeal to several art and writers association and NGOs for building solidarity for saving the life of Ashraf Fayadh, the poet and artist sentenced to death in Saudi Arabia.


Bedri Baykam, President of IAA World, has launched an appeal and will be present at this press conference: AICA Turkey President Evrim Altug, Turkish Writer’s Association President Mustafa Koz, the Artist’s Inıtiative spokesmen Ataol Behramoglu and Orhan Aydin, the Nazım Hikmet Culture and Art Foundation President Rutkay Aziz, PEN Turkey’s President Zeynep Oral, ISTISAN President Levent Uzumcu, TOBAV-FIA the Workers for State Opera and Theater President Tamer Levent, the Foundation for Social Democracy SODEV President Erol Kizilelma and several other NGOs and artists.


The cooperation of the international press is welcome.




Venue : Piramid Sanat
Date : Monday, December 7, 2015
Time : 11.30 am

Address: Feridiye cad. No:25 Taksim / 02122973120

27 Kasım 2015 Cuma

UPSD'nin Can Dundar ve Erdem Gul hakkındaki bildirisi‏



UNESCO RESMİ PARTNERİ IAA/AIAP TÜRKİYE ULUSAL KOMİTESİ
ULUSLARARASI PLASTİK SANATLAR DERNEĞİ (UPSD)
CUMHURİYET GAZETESİ’NDEN CAN DÜNDAR VE ERDEM GÜL’ÜN TUTUKLANMALARINI PROTESTO EDİYOR VE
BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ ÇAĞRISI YAPIYOR!
27.11.2015



Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve Ankara Sorumlusu Erdem Gül’ün dün (26 Kasım 2015) tutuklanmaları, Türkiye’de basın ve düşünce özgürlüğünün ötesinde, haber alma özgürlüğünün de artık tam bir karanlık döneme girdiğinin kanıtıdır.


Araştırmacı gazeteciliğin, dünyanın her yerinde bilinen konuların iç yüzünü araştırmak ve derinine inmek gibi kamuoyunu ilgilendiren temel hak ve çalışma yöntemlerini yok sayarak sorumlu gazetecileri aylarca tehdit ettikten sonra hapse atmak, ancak anti-demokratik rejimlerde görülebilecek çağdışı bir uygulamadır.
Zaten uygulanan yöntem, yani önce habere veryansın etmek, sonra hedef göstermek, ardından da yargıyı o hedefe kilitleyerek mesleğini yapan gazetecileri zindana atmak, her hangi bir medeni hukuk devletinde kabul edilebilir yöntemler değildir. ‘Bağımsız yargı’ ve ‘kuvvetler ayrılığı’ bu şekilde tamamen yok sayılmıştır.


Türkiye Cumhuriyeti ve geçmişinde onca baskı ve basın şehidi olan Cumhuriyet Gazetesi elbet bu karanlık günleri aşacaklardır. Türkiye, baskılara ödün vermeyecek kararlı ve gururlu bir halka sahiptir. Ancak, bu yöntemlere başvuranları tarih tüm marifetleriyle hatırlayacaktır.


Kamuoyuna saygılarımızla duyurulur.


Bedri Baykam
UPSD Başkan
IAA/AIAP Dünya Başkanı


Yönetim Kurulu
Bahri Genç
Tijen Şikar
Murat Havan
Nebahat Karyağdı

Ceylan Mutlu

13 Kasım 2015 Cuma

SEVGİLİ GAZETEM CUMHURİYET’E YANIT | BEDRİ BAYKAM

Polemik, alışık olduğum bir yazı türü, ama sonuçta ben gazetemle polemiğe girmeye alışık değilim. Ne var ki, sevgili Cumhuriyet, Salı günü yazımın yayınlanmamasını kamuya açık bir tartışma konusu haline getirmeyi tercih etti, bu nedenle ben de kendi sosyal medya mecralarıma ve basına, bana yazılan metinle ilgili yanıtlarımı yolluyorum.

- Gerek Cumhuriyet’te yazımla ilgili çıkan “ilksöz”den, gerek Can Dündar’la yaptığım görüşmelerden bir şeyi anladım: Sonuçta herkesin Türkiye’de bir haber veya görüşün saklanması veya yayınlanmaması için bambaşka bahaneleri, ya da hadi bahane demeyelim de, “kendilerine göre” haklı gerekçeleri var! Bu merkez medya, Cumhuriyet veya yandaş medya için de pek değişmiyor. Değişen, gerekçeli kararın maddeleri, hepsi bu... Bu durumu kabul etmiyorum, içime sindiremiyorum.
- Ben bu gazetede 1987’den beri yazıyorum. 2004’e kadar, değişik günlerde aralıklı yazdım, son 11 yılda ise her Salı günü okuyucularımla buluştum. Bu 11 yılda ne tatil, ne hastalık, ne de bir başka gerekçeyle okuyucularımdan ayrı kaldım. İki konu hariç: Bıçaklandığımda iki hafta yazamadım. Onun dışında yazımın farklı gerekçelerle yayınlanmaması da, belki 3-4 kere yaşandı. Örneğin, Ergenekon davası sırasında Adliye Sezonu nedeniyle, haftaların birinde çok sert yazmışım diye yazıyı yayınlamayı göze alamamıştı yönetim. Hepsi bu. “İzin-tatil-içimden gelmedi-yazısı elimize ulaşmadı vs.” gibi alışık olduğunuz yöntemleri, tek bir kere kullanmadım. Bundan 15 ay kadar önce ise, yine Kılıçdaroğlu ile ilgili bir yazım Cumhuriyet’te yayınlanmamıştı. Yazının içeriği, Kılıçdaroğlu’nun istifa etmesi gerektiği ile ilgili 11 maddeydi. Bunun yanlışlığını o kadar anlatmama rağmen, sansür uygulandı. İki gün sonra Cumhuriyet’in üst düzey yöneticilerinden Akın Atalay beni aradı ve bu sansüre çok üzüldüklerini aktardıktan sonra, “bu arkadaşlara gereken yaptırımın uygulanacağı” mealinden sözler söyledi. Ardından gelen günlerde  Cumhuriyet’in genel yayın yönetimi ve yazı işlerinde bilinen büyük değişiklikler yaşanacak,. İbrahim Yıldız da bu süreçte yerini Can Dündar’a bırakacaktı. Ertesi hafta benim yazım (CHP Örgütü’ne: Egemenlik Kayıtsız Şartsız Kılıçdaroğlu’nun mu?) Cumhuriyet’te yayınlandı ve yazının altında Cumhuriyet, okurlarına bir açıklama koyarak, düşünceyi ve ifade özgürlüğünü gazetenin bir özgür yazarı olarak kullanamadığımı belirtip bundan duyulan üzüntüyü okurlarıyla paylaşıyordu. Buyurun, 26 Ağustos 2014 tarihli Cumhuriyet notunu okuyun:

Açıklama ve Özür:
Yazarımız Bedri Baykam’ın geçen haftaki yazısı editoryal değerlendirme neticesinde yayımlanmamıştır. Konuyu ilk toplantısında değerlendiren İcra Kurulu’nca, bu uygulamanın yazarın yorum, eleştiri özgürlüğüne “müdahale niteliğinde” olduğu belirlenerek sorumluları hakkında gereken yaptırımın uygulanmasına karar verilmiştir. Bu nedenle yazarımızdan ve okurlarımızdan özür dileriz. 
Saygılarımızla 
Cumhuriyet Gazetesi İcra Kurulu

Nasıl? İnanılmaz bir metin değil mi? İşte o günden sonra da bu haftaya kadar bir “kesik yemedim”.
- O zaman soruyorum sayın Atalay’a ve tüm Cumhuriyet Gazetesi İcra Kuruluna: Son aylarda “etik” duruşunuzda hangi ağır değişiklikler oldu da, dün “Bedri Baykam’ın yazısı sansür edilmiş” diye ivedi ve büyük bir hassasiyetle yazı işleri kadronuzu değiştirirken, bugün, o yazının onda biri sertliğinde olmayan, CHP tüzüğüyle ilgili bir teknik yazı bahane edilerek bu sefer yazar açığa alınmaya çalışılıyor? Etik hassasiyetlerinizdeki bu büyük U dönüşünün gerekçesi nedir? Ve şayet bu değişiklik yaşanmışsa, o zaman “biz büyük bir hata etmişiz, meğer Baykam’a bir yıl önce Genel Yayın Yönetmeni ve yazı işlerinin getirdiği sansür haklıymış, biz bu nedenle uyguladığımız yaptırımları geri alalım, bir önceki Genel Yayın yönetmenimizi ekibiyle geri getirelim” mi diyeceksiniz? O zaman o günkü açıklamanızı geri alıp dün dündür, bugün bugündür deyip, o ekibe hakkını teslim edin de bari mantık olarak şaşırtıcı değişiminize rağmen hiç olmazsa onun içinde tutarlı kalın.
- Dün bana Cumhuriyet’in internet sitesinde ve Sn. Dündar’la yaptığım görüşmede, “Parti ve Gazete”nin bir arada yürüyemeyeceği, bunun etik anlamda yanlış olduğu, konunun yazının içeriği ile ilgili olmadığı aktarıldı. Bugün Cumhuriyet’te de okuyacağınız yazıda, Pazartesi günü CHP ile ilgili yayınlanan bir bildiride “imzam” olduğundan, “kongre sürecinde aktif siyasi faaliyet içinde olduğum/olacağım anlaşıldığından”, yazılarıma yer verilmemesinin uygun görüldüğü açıklandı. Bunu desteklemek için de “bir Parti’de yöneticilik yapan ya da aktif siyaset yürüten kişilerin gazetecilik yapmasına ve düzenli köşe yazmasına cevaz vermemektedir” denilerek Balbay’ın da Genel Başkan adaylığı çerçevesinde yazılarına “ara verdiği” hatırlatıldı. 
- Bütün bu “etik gerekçe” arama çabalarında bana göre, ne yazık ki, bir tutarlılık yok. Hem de birçok nedenle... Özetlemeye çalışabilirim:
- Benim şu anda CHP’de hiçbir görevim yok. Ayrıca ben Balbay gibi bu süreçte Genel Başkan adaylığına aday da olmadım. O da benim siyasi kariyerimde 2003’te yer alan bir çıkış. Tekrar gündeme getirecek olsam, herkes zaten bir günde öğrenirdi. Ama şu anda böyle bir şey yok.
- Sonuçta sevgili gazetemin elinde, 1987’den beri süren yazarlığımı durdurma gerekçesi olarak, kendi gazetelerinde sayfanın yirmide biri boyutunda koydukları bir bildiri haberinde adımın “imzacılar” (!) arasında geçiyor olmasından daha ağır bir veri yok. Bu tavrın ne yazar- gazeteci etik ilişkilerine uygun olduğunu ne de okurları veya kamuoyunu tatmin edebileceğini sanmıyorum. Bu inanılmaz derecede zayıf bir iple yamaca bağlanmış filin ağırlığıyla ortada duran bir dengesizliktir.
- Sevgili arkadaşım Mustafa Balbay’la ilgili verilen örnek, zaten satırların kendi içindeki çelişkisini fazlasıyla açığa çıkarıyor. Şöyle ki, Cumhuriyet önce şu sözleri kaleme alıyor: “Hem genel gazetecilik etiği, hem de Cumhuriyet’in yayın geleneği, bir Partide yöneticilik yapan ya da aktif siyasi faaliyet yürüten kişilerin gazetecilik yapmasına ve düzenli köşe yazmasına cevaz vermemektedir”. Ardından Balbay’ın bu süreçte “Genel Başkan adayı olduğu için yazılarına ara verdiği” hatırlatılıyor. Buna da peki... Şimdi ne anlıyoruz? Balbay, CHP Milletvekili iken gazetede yine sayısız köşe yazısı kaleme aldı (Milletvekilliği herhalde aktif siyasetin doruklarından biri!). Bu yazılar bir sorun olmadı, şimdi aday olduğu için bir süre bıraktı, ardından anladığımız herhalde Genel Başkan seçilirse, gazeteyi bırakacak, seçilemezse de bu süre sonunda dönüp Milletvekili olarak yazılarına devam edecek. Bu cümlelerin başka türlü bir izahı yok. Peki Balbay’ın Milletvekili ve aktif siyasetin göbeğinde bir insan olarak, hem de artık benim gibi “Genel Başkan eski adayı” sıfatıyla dönüp yazacağı sütunların bir mahsuru yok da, benim bazı Partili dostlarımın bir bildirisine onay ve katılım imzası atmış olmam mı korkunç bir mahsur? Ne ağır imzam varmış da haberim yok derim, ama fazla egosantrik durur!
- Sonuç olarak bu savda, ne yazık ki, geçerli bir tutarlılık yok. Herhalde Bedri Baykam’ın bu büyük “imza vermiş olma” vebalinin yanında, neredeyse her gün yazan Balbay’ın Milletvekili olarak yazacağı yazıların da değeri ve ağırlığı –estağfurullah!- yok sayılamaz. Balbay, bir saygın aydın ve vekil olarak bu gazetede yazabiliyorsa, bu bir “mahsur” değilse, Bedri Baykam da demek sıfatsız bir CHP’li olarak kitap eki uzunluğunda yazsa, mahsur yoktur.
- Sn. Can Dündar’la yaptığım telefon ve mesaj görüşmelerinde gazetenin “sansür iddialarına yanıt” olarak yayınladığı metni “anlayamadığımı, anlam veremediğimi, ne bir adaylığım ne de bir sıfatım olmadığını” vurguladığımda, Sn. Dündar bana somut olarak “Particilik ve gazeteciliğin beraber yürüyemeyeceğini, şayet CHP’den istifa edersem, istediğim kadar, istediğim şekilde Cumhuriyet’te yazmaya devam edebileceğimi” vurguladı. Bu hesaba göre, 30 yıl sonra birden tezahür eden bu yeni kararı göz önüne alırsak, demek ki Sevgili Balbay da Genel Başkan seçilse de, seçilmese de CHP’den istifa etmezse, Cumhuriyet’te bir daha yazamayacak! Bunun da Cumhuriyet için doğru ve hayırlı bir karar olmayacağını düşünüyorum, hatada ısrardan kimseye bir fayda gelmez. 
- İtiraf etmem gerekir ki, Cumhuriyet'te bugün çıkan “Sayın Baykam’ın kongre sürecinde aktif siyaset içinde olduğu/olacağı anlaşıldığından yazılarına yer verilmemesi uygun görülmüştür” sözleri beni biraz gülümsetti. Hissedilen ihtimaller üzerine hesap kesmek, aklıma yayınlanmamış kitaplar yüzünden evi basılan yazarları veya matbaaları getirdi. Bu bir falcılık denemesi mi? Böyle ciddi bir sav olabilir mi? Ayrıca bu tip önemli konularda, daha ben nerede durduğumu bilmiyorken, sevgili gazetem her şeyi biliyorsa, lütfen bana da anlatsınlar, ben de öğrenmiş olurum! Bu daha çok mizah dergisi tadında bir şaka herhalde. Bir insana “ya bir gün aktif siyasete girerse...” diye bir ön “suç” atfedilebilir mi hiç? Bu arada Balbay için “yazılarına ara verilmesi”, benim için ise “yazılarına yer verilmemesi” ibareleri, dikkatimi çekti. Herhalde tesadüftür, aşırı hassas mı oldum? :))
- Cumhuriyet’te yazdığım her yazının arkasındayım. Sonuçta CHP ile ilgili yazdığım yazılarda da, hep Partinin vicdanı oldum. Ne Baykal, ne Kılıçdaroğlu’na karşı hiçbir zaman körü körüne muhalefet yapmadım, alkışı hak ettiklerinde de fazlasıyla gündeme getirdim. Hep Partinin genişlemesi ve Türkiye’yi bataktan çıkarması için gerekli olduğuna inandığım adımların, objektif ve kararlı sahibi oldum. Ne mutlu bana ki, kimilerinin U dönüşlerinin, “yanlış anlamışım”ların, “o günler her şey farklıydı”ların yanında daima 30-20-10 yıl önce veya dün yazdığım yazıların hepsinin arkasındayım ve her dediğim doğru çıkmış.. Bu düz ve tutarlı çizgimle de övünç duyuyorum. Hangi Türkiye’de mi? Hala her dediğinde yanılmış “yetmez ama evet”çilerin, eski 2. Cumhuriyetçilerin parlatılıp tedavüle sokulmaya çalışıldığı şu günlerde...
- Sonuçta 30 yıldır yazdığım gazete benim gazetemdir ve öyle kalacaktır. “Yeni” bir konjonktürde gazeteyi ele alanlardan tek ricam, Cumhuriyet’in demokratik duruş ve tutarlılığına daha fazla zarar vermeden, yanlıştan dönmeleridir. Hatadan, çelişkilerden dönebilmek bir erdemdir. Sayın Dündar ve Cumhuriyet üst yönetiminden beklentim, gazetemize ters düşen bu uygulama denemelerini bırakmaları ve “zararın neresinden dönersek kardır” mantığıyla bu ağır çelişkilerle dolu durumu düzeltmeleridir. 
- Bu çelişkiler bu şekilde ortada tutulursa, bunun gazeteye vereceği zarar ortadadır. Çünkü o zaman insanlar doğal olarak, yeni Cumhuriyet yönetiminin “ideolojik tercihler” nedeniyle bu kararı aldıklarını söyleyecekler ve  olay kaçınılmaz şekilde başka boyutlara tırmanacaktır. Örneğin son dönemlerde benim anlayamadığım nedenlerle gazete dışında kalan Alev Coşkun, Ümit Zileli gibi değerli yazarların da ideolojik duruşları gündeme gelir.
- Önümüzdeki Salı, Cumhuriyet’e yayınlanması için yollayacağım yazımı, buradan açıklıyorum: Konu, CHP’nin zoraki manevralarla Atatürkçülük’ten uzaklaştırılma çabalarına dur denmesi gerektiği olacaktır. Yaşanan siyasi ortam hakkında yapılan her dürüst yorum, her aydının boyun borcudur, kamburu değil. Ayrıca tabii ki CHP’den de hiçbir şekilde istifa etmeyeceğimi, Atatürk’ün partisinin bir sade üyesi kalsam bile, bu mücadeleye somut olarak aynı kararlılıkla devam etmenin benim için bir gurur olduğunu tekrar ısrarla söylüyorum. 
- Tutarsız gerekçelerle, ne benim ne de Balbay’ın Cumhuriyet’ten ayrılmasına da gerek yoktur. Ben buradayım, yazılarımla her zamanki gibi aynı diklikte durmaya devam edeceğim. Gazetemin bu durumu düzeltip, yoluna devam edeceğine inanmak istiyorum. Cumhuriyet hiç kimsenin veya hiç bir dar bakışın Gazetesi olamaz, demokrasi ve düşünce özgürlüğünü, başkaları için isteyip, kendisi uygulamayan gazete hiç olamaz!

Cumhuriyet Gazetesi ve kamuoyuna saygılarımla.

Bedri Baykam
--------------------------------
SÖYLEDİĞİNİZ MÜMKÜN DEĞİL SN KILIÇDAROĞLU, ÇÜNKÜ...
Bedri Baykam
10.11.2015


Sayın Kılıçdaroğlu, CHP 1 Kasım’da yine başarısız oldu. Siz bunu da “yaşanan olağandışı şartlar”a bağladınız. Son 19 ayda 4 seçim geçirdik. Her başarısızlığa bahaneler bulabiliriz. Mesela başka hangi olağanüstü şartlar yüzünden E. İhsanoğlu’nu Çankaya’ya aday göstermiştiniz? Veya daha sonra hangi gerekçelerle bu beyefendiyi Meclis Başkanlığı’na dahi layık bulmadınız?
TÜZÜK ÇELİŞKİLİ VE SAKAT
Demokrasi mücadelesi veren gazeteciler, eski partililer, kızgın seçmenler dahil, herkes size yardım etmeye gayret etti. Kadro veya politikalarınızla ters düşsek bile... Ama artık yeni bir lider aramamak, CHP’nin unutturmaya çalıştığınız köklerini özlemle anmamak imkansız. Dolayısıyla Kurultay, sizin Y-CHP’nizle gerçek Altı Ok’un CHP’si arasında geçmelidir.
Genel başkan adayları ortaya çıkmaya başladı. Siz de bir jestle, parti içinde de özgürce propaganda yapabilmeleri için yeşil ışık yaktınız. Güzel bir temenni, ancak mümkün değil. Nedenini hatırlamıyorsanız, lütfen dinleyin:
2003’te Sn. Baykal karşısında Genel Başkan adayı olduğum kurultayda, delegelerin %5’inden imza almak lazımdı. Ben %10 toplamıştım. Ancak Baykal ve ekibi, seçime birkaç saat kala, üstelik çok şaibeli bir önerge oylamasıyla, gerekli imza sayısını %20’ye çıkardı. Hem de o seçimde geçerli olmak üzere! Tarih, faşist partilerde bile “maçın 87. dakikasında kural değiştiren” böyle bir skandal görmemişti. Ama başkanlık hırsı, bu karanlığı bile hazmettirebildi birilerine. 2010’da yönlendirdiğim yeni Demokratik Devrim Tüzüğü kitapçığında bu ve buna benzer birçok nokta gündeme geldi. Sizin 2012’de yaptığınız yeni tüzükle ilgili, kurultayda dinlemediğiniz bir konuşma yaptım. Dinlemediniz, çünkü ne yazık ki CHP Genel Başkanlarının böyle bir alışkanlığı yok! O gün şunu dile getirdim: Bu tüzük geçerse, CHP Genel Başkanlık seçimi illegal olacak. Çünkü tüzüğe göre bu seçimin ‘gizli oy- açık tasnif’le yapılması şart. Ama 2003’te geçirilen ve 2012’de yürürlükte bırakılan maddeyle Genel Başkan adayı, delegelerin %10 ‘açık’ imzasıyla teklif ediliyor. Ve bu açık imzalar, diğer bir adaya da imza veremiyorlar. Yani bu imzalar, açıkça ‘oy’ değeri kazanıyor. Yani böylece CHP Genel Başkanı ‘açık oy-açık tasnif’le seçilmiş oluyor! Bu çelişkinin hukuki olarak kabulü mümkün değildedim. Kürsüden indiğimde Sn Atilla Sav bana geldi ve “Partinin hukuk işlerinin ortasında olarak bu ikazınızı daha önce ben de MYK’ya anlattım, ama beni dinlemediler” dedi. Her zamanki mantıksız el indir-kaldır işlemiyle bu sakat madde geçirildi.
Sn Kılıçdaroğlu, istifa etmeyerek, Kurultay’ın geldiğini hatırlattınız. Ben de size bu illegal tüzüğü hatırlatarak, adaylara eşit mesafe ve söz hakkı iddialarının hayal ötesi olduğunu vurguluyorum. Halbuki 2003 öncesindeki gibi, delegeler birden fazla adaya imza verip adaylık konuşmalarında onların vizyonlarını algılayabilseler, hem demokratik yarış şansı olacak, hem de o imzalar “oy” değeri taşımayacağı için Tüzükteki o hukuksuzluk olmayacak! Aylarca süren kampanya emeği çöpe atılırken, milletvekili olarak hiçbir itirazınız olmadı!
DEMOKRATİK DEVRİM UYGULANMADI
Sn Kılıçdaroğlu, bu hukuksuz maddeler kaldıkça, mağlup Başkan isterse 30 yıl yerinden kalkmaz. Yarın kurultayda, gövde gösterinize katkıda bulunmak isteyen onca il başkanı ve delege, sizi öneren imzalar arasında olmak için yarışacak! Sonuçta milletvekilliği veya belediye başkanlığının bu ilişkilerden geçtiğini herkes biliyor.
Baykal dönemine dair getirdiğiniz eleştirilerin arkasında duramadınız. 2003 adaylığım ve 2010 Demokratik Devrim Tüzüğü’nde önerdiğim yenilikleri deforme edip 5 yıla yayarak, özür dilerim, kör topal uyguladınız. %30’dan, %10’a indirdiğiniz gençlik kotası, Parlamento’ya tek bir genç (!) sokmanıza elverdi. %33’lük kadın kotası ise CHP’ye 45 değil 21 kadın milletvekili kazandırabildi. Çünkü o kotalardaki insanları doğru oranda seçilebilir yerlere yerleştirmiyorsunuz. Ayrıca basından öğreniyoruz ki, yolsuzluk dedikodularının üzerine giden partililerimiz, sizin tarafınızdan temizlikle tehdit ediliyor! Bu “yolsuzluk dosyalarıyla” ünlenen kendi imajınıza uyuyor mu? Arkadaşlar haksızlık yapıyorsa başta kendileri hesabı öderler. Yoksa ne farkımız kalır eleştirdiğimiz iktidardan? Hem böyle bir aklanma fırsatını belediyeler neden kullanmasın?

Ayrıca varolan delegelerle olağanüstü kurultaya gitmekten neden korkuyorsunuz? İşte bu nedenlerle, sözünü ettiğiniz “eşit yarış şartları” gerçek durumu yansıtmıyor, Sayın Kılıçdaroğlu. 

7 Ekim 2015 Çarşamba

Sennur Sezer

Edebiyatımızın seçkin yaratıcısı değerli dostumuz kardeşimiz yoldaşımız SENNUR SEZER'İ yitirdik.
Tüm dostlarımıza ve insanlığa başsağlığı diliyoruz..
Sennur Sezer İçin 8 Ekim saat 12.00 da HAYAT TV önünde ardından Saat 16.00 da TEŞVİKİYE camisinde tören yapılacaktır.


SENNUR SEZER  İÇİN

 KARDEŞİM,ARKADAŞIM,KUŞAKDAŞIM, HEPSİNDEN DAHA ÖNEMLİSİ DE VİCDANDAŞIM SENNUR SEZER’İ APANSIZ YİTİRMİŞ OLMANIN SARSINTISI İÇİNDEYİM.
        ÜLKEMİZDE ÇOKTANDIR UNUTULMUŞ OLAN “VİCDAN” SÖZCÜĞÜ SENNUR’UMUZA EN ÇOK YAKIŞANDIR.
      AÇIK SÖZLÜ, AÇIK YÜREKLİ; VİCDAN, DÜRÜSTLÜK, ARKADAŞLIK SİMGESİ, SEVGİLİ, CANIM SENNUR, SONSUZ UYKUNDA ÜLKENİN KALBİNDE OLACAKSIN.


ATAOL BEHRAMOĞLU
7 Ekim 2015

5 Ekim 2015 Pazartesi

DİSK'ten tüm sanatçı dostlara çağrı




DUYURU ve DAVET

DİSK, KESK, TMMOB ve TTB’nin çağrısıyla 10 Ekim’de Ankara’da yapılacak “Emek, Barış, Demokrasi Mitingi” öncesi DİSK Genel Sekreteri sayın Arzu Çerkezoğlu ve katılımcı örgütlerin temsilcileri  sanatçı dostlarla 7 Ekim Perşembe saat 12.00 da TAXİM HİLL otel de buluşmak istiyor.

Siz değerli arkadaşlarımızın katılımını önemsiyor, hepinizi içten sevgiyle selamlıyoruz.

Sanatçılar Girişimi

29 Eylül 2015 Salı

Aydınlık Gazetesinde Doğu Perinçek ve Hüseyin Haydar'ın yazılarına yanıtlar‏

Ürettikçe varız, birilerinin askeri oldukça değil…
Savaş tezkeresi denen kanlı oyuna evet dendiği günün ertesiydi.
Ülkenin içinden geçtiği sürece ilişkin sanatçılar, aydınlar, yazarlar üç ayrı bildiri yayınladılar.
Dönem sözcülerinden biri olduğum Sanatçılar Girişimi, “yaşananların sorumlusu sorumsuz Cumhurbaşkanıdır” diyerek, önemli saptamalar içeren bir bildiri yayınlamıştı.
Aydınlık Gazetesi’nin iki köşe yazarı tezkere karşıtlığımızı eleştiren ve neredeyse bizleri yere çalan iki yazı yayınladılar.
Ancak, hayatın birçok alanından olduğu gibi onlarca sanatçı arkadaşımız, yazar, akademisyen dostumuzdan olumlu dönüşler almıştık.
Okuyacağınız bu yazı bir savunma ya da bir yanıt yazısı filan değildir.
Evet, bildirimiz doğruydu.
Halende öyledir.
13 yıldır ülkenin tüm kaynaklarını iç eden, talan ve yolsuzlukta azgınlaşmış, halka karşı düşmanlık, kin ve nefret kusan, savaş kışkırtıcılığının ve katliamların yaratıcısı olmuş, Haziran 2013’te çocuklarımızın öldürülme emrini vermiş, yargıyı, adaleti iç etmiş, ülke insanlığını kamplara bölmek için her tür ayrıştırıcılığın mimarı olmuş, sağlık, eğitim gibi alanlarda memleketi lağım çukuruna batırmış, sansür ve otosansür de çığır açmış, sanat ve sanatçı düşmanlığını ve kültürel varlıkların talanını gündelik işi haline getirmiş, yasaları hiçe sayarak meydanlara inip düşmanlık kusmuş, 7 Haziran’da istediği sonucu alamayınca ‘ben bu yola hayatımı koydum’ dediği ‘çözüm sürecini’ çöpe atmış ve ülkeyi kana bulayan taraflardan biri olmuş birinden söz ediyorduk.
Dahası var.
Ovalarımızı, dağlarımızı, ormanlarımızı, akarsularımızı uluslararası sermaye ortaklıklarına ve yandaşlarına peşkeş çekmiş, ülke halkının ‘ortak’ diyebileceği tek bir ağaç bile bırakmamış, kamu mallarının tamamını yok etmiş, ülkeyi içeride-dışarıda altından kalkamayacak biçimde borçlandırmış, halkı yoksullaştırmış, çalışanların tüm haklarını budamış, örgütlenme özgürlüklerinin önüne set kurmuş, başta aleviler ve Kürtler olmak üzere tüm ülke insanlığına ‘açılım-çözüm’ gibi pis kumpaslar kurmuş, yurttaşların dini inançlarını siyasetin ana malzemesi yaparak istismar etmiş, paranın padişahlığını ilan etmiş birinin sorumsuzluğundan söz ediyorduk.
Bu anlayış, daha düne kadar ‘kardeşim Esad’ dediği Suriye liderini; Emperyalist politikaların Suriye topraklarında pis oyunu başlayınca, anında ‘hain’ ilan ederek ÖSO gibi kanlı bir ittifaka destek olmuş, ‘Esed’ diyerek meydanları dolaşmış, düşmanlık ve kin saçmış, Mısır’da zalimlerden taraf olmuş, Ortadoğu’da akan kana elini bulaştırmıştır.
İçeride ise 40 yıldır süren ve her seferinde kan ile öfke ile katliam ve ölümlerle anılan ‘Kürt meselesi’ yeniden çözümsüzlüğe itilmiştir.
Birilerinin çok savunduğu Mehmetçiklerin ölümleri üstünden ise siyaset üretmek yine bu sorumsuz zata düşmüştür.
Havada asılı duran ‘ne oldu da birden ölümler, cinayetler başladı’ sorusunun yanıtı bu sorunun içinde gizlidir.
Anayasal hakları olan bir partiyi barajın altına iterek, hesap vermekten kaçıp, tek parti hükümeti ile memleketin geleceğini daha da güzellemek temel hesap değil midir?
Savaş tezkeresi bu hesabın kumpasıdır, açmazıdır, sihirli anahtarıdır.
Ve evet her tür savaş kandır, ölümdür, öfkedir, nefrettir, yok oluştur buna hangi sanatçı, yazar, aydın evet diyebilir?
Biliyoruz, tezkere denilen şey bir kâğıt parçası olmaktan ötedir.
Sınırlarımızda 2,5 milyon, neredeyse her kentimizde binlerce vatansız insan var. Denizlerimizden ölü çocuk bedenleri sahillerimize vuruyor.
Kimdir bunun sorumlusu, kimlerdir?
Bizim yüreklerimizi dağlayan bu insanlık utancı başkalarını ilgilendirmiyor mu?
Geri saralım, dağdaki gerilla 40 yıldır oradadır, askerimizde sınırlarımızda.
Şimdi birden bire ne oldu da kan dökülüyor, ne oldu da insanlığın evlerine şehitler geliyor?
Niye kimse bu soruyu yanıtlama gereği duymuyor?
Sahi Suruç katliamını kim işledi, ardından gelen kumpaslar, kışkırtmalar, katliamlar yalnızca Kürtlerin suçu mu?
IŞİD adlı cinayet şebekesine kim kol kanat geriyor, kimler Ortadoğu halklarının dününü, yarınını yok ettiriyor?
Barış nerede?
Kan, öfke, kin ve nefret ve ölümlerin bağrında mı, susturulması gereken silahlarda mı?
Öldürülen Mehmetçiklerin ailelerinden yükselen feryatlar ne için, niye bu acılarını yüreklerine gömüp, gerçeği haykıran insanlara düşmanlık kusuluyor?
Bilinmelidir, hiçbir sanatçı, hiçbir aydın hiç kimsenin askeri filan değildir.
Evet, Mustafa Kemal hepimiz için önemli bir değerdir ancak, hiç kimsenin onu bu kanlı kapışmanın malzemesi yapmaya hakkı yoktur, olmamalıdır.
Bizler bu ülkenin yurttaşlarıyız ve kanın durması, ölümlerin bitmesi, silahların susturulması için ürettikçe varız.
Aşk için ürettikçe varız
Kardeşlik için ürettikçe varız.
Barış için ürettikçe varız.
Herkese adalet, herkese hukuk, herkese bağımsız yargı, herkese mutluluk için ürettikçe varız.
Eşit, özgür ve tam bağımsız bir ülke için ürettikçe varız ve gerçekten, nasihat gibi başlayıp düşmanlık kusan sözlerle biten hiçbir vaaza gereksinmemiz yok.
Ve tam da ortaya çıkış bildirimizde olduğu gibi; bizler, kendini ülkenin tek sahibi ilan eden ve her şeye tek başına karar veren bir sorumsuz aklın iz sürücüleri olmadık, olmayacağız.

Orhan Aydın
oaydinoaydin@gmail.com


----------------------------------------------------------------------------------------

Ümit Zileli'den Doğu Perinçek'e zehir zemberek yanıt

Son söyleyeceğimi en başta belirtmek, durduğum yeri cümle aleme ilan etmek ve imzasını çeken arkadaşlar dışında, dimdik duran sevgili dostlarımı selamlamak adına ilan ediyorum:
-Sanatçılar Girişimi’nin bildirisi altında imzamın bulunması, kızıma, gelecekte olacağını varsaydığım torunlarıma, milletime ve gelecekteki “bizlere” sunduğum en değerli armağandır, onur duyuyorum...
Evet, okumadıysanız, satır satır bir kez daha okuyun, okumadıysanız, sindirerek, üstünde düşünerek okuyun ve hazmedin, bu bildiri namuslu, yürekli, her daim dik durmasını bilmiş, bu ülkenin gerçek aydınlarının gelebilecek her türden baskı ve zorbalığa karşı gözünü kırpmadan imza attığı bildiridir...
Evet, bu bildiri “saray savaşı değil, vatan savaşı” uyutmacasına karşı, yalnızca yüreğini değil, bedenini de taşın altına koymuş Cumhuriyet aydınının imzasını taşıyan, önümüzdeki yüzyıllara ışık tutan bir başkaldırı metnidir...
-Ve sanıyorum, şu yukarıdaki satırlar, niçin Vatan Partisi adaylığından, Aydınlık gazetesi yazarlığından ve Ulusal kanal Ana Haber Sunuculuğundan ayrıldığımı anlatmaya yeter...
 * * *
Gelelim sadede...
Ülkemizde şu anda yaşanan kaos, bir vatan savaşı değil, diktatörlüğünü sağlama almak isteyen, Büyük Devrimcinin ismi dahil, tüm mirasını bir kabile devletine dönüştürmeye yeminli yobaz kafanın, esir aldığı cumhuriyeti tam anlamıyla “köleler cemaatine” çevirme yolunda oynadığı son perdedir...
Türk Silahlı Kuvvetleri, 2007’de “Oval Ofis” te ABD Başkanı Bush ile Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı sıfatlı muhterem arasında alınan kararla bir kaç yıl içinde tüm cenahlarıyla çökertilmiş, oyunu Türk milletine anlatabilecek aydınlar ise alçakça iftiralarla Silivri zindanlarına tıkılmıştır. O gün “ben bu davanın savcısıyım” diyen kişinin, bugün“aldatıldık” sözleri ise en hafif tabirle ancak çadır tiyatrolarına yakışır!. Bunu en iyi tahlil edebilecek kişilerin başında ise sanırım 6 küsur yılını Silivri zindanında geçiren Doğu Perinçek gelmektedir...
Şimdiii... Orduyu, yargıyı, bürokrasiyi, medyayı kızgın demirden çember içine almış ve bu çemberi gün be gün acımasızca daraltan muhteremin kendi ikbali, yakın çevresi ve sponsorlarını kurtarma, anayasa ve yasaları hiçe sayarak yani bir seçim kararı alma, insan topluluklarını boğazlaşmaya götürme harekatı söyler misiniz, nasıl oluyor da “Vatan Savaşı” kutsiyetine sokulabiliyor?!..
Bunca yürekli aydına, yurtsevere, her daim dik durmuş şairine, tiyatro, sinema oyuncusuna, ressama, heykeltıraşa, gazeteciye “yazıklar olsun” diyerek, “Cenap Şehabettin” aşağılaması yaparak saldırırken, hiç mi düşünmüyorsunuz gün geldiğinde Hürriyet İtilaf, Ahrar Partisi ayarına inebileceğinizi, “Artin Kemal” diye kuyruğunuzda teneke sokaklarda koşturabileceğinizi?..
Yakışır mı, Türk tarihinin gelmiş geçmiş en ahlaksız 13 yılına, bir diğer deyişle “Fetret Devri” ne imza atmış, yarın sizin yargılandığınız Silivri Mahkemelerinde “el aman” diyerek, el etek öperek, “vallahi ben yapmadım, o yaptı” zavallılığına sığınacak olanlarla saf tutmak?..
Yalnızca saf olmaktan bile aşağıda olanların kanacağı, bir yandan PKK’ya savaş açmış, diğer yandan Suriye’deki PKK uzantısıyla, sizin “emperyalist” diye yaftaladığınız ABD’nin emriyle kol kola giren bir iktidarı “vatan savaşı” etiketiyle desteklemek bağımsızlık mıdır, özgürlük müdür, Mustafa Kemalcilik midir, söyler misiniz nedir???
Hiç kuşkunuz olmasın; o bildirinin altında imzası olan yiğit yurtseverler, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin gerçekten girişeceği “Vatan Savaşını” kanlarını, canlarını en ufak tereddüt göstermeksizin ortaya koymasını da çok iyi bilirler.
Son olarak; neredeyse çocukluğumdan beri tanıdığım, tanımaktan müthiş bir onur ve gurur duyduğum, sevgili Ataol Behramoğlu’na seslenmek istiyorum:
-Kardeşim dersin bana, gurur duyuyorum... Senin gibi asla eğilmemiş bir yurtseverin şahsında tüm imza sahibi dostlarımı, bir devrimcinin asla sönmeyen ateşiyle kucaklıyorum...
Ümit Zileli

11 Eylül 2015 Cuma

BAŞ SORUMLU SORUMSUZ CUMHURBAŞKANIDIR


Haziran seçimleri sonrasında ülkenin kanlı, karanlık bir uçuruma yuvarlanmasının baş sorumlusu sorumsuz cumhurbaşkanıdır.
Anayasaya göre cumhurbaşkanı (vatana ihanet suçu dışında) sorumsuzdur.

Türkiye cumhurbaşkanı sorumsuzluğunu bütün davranış ve demeçleriyle kanıtlamaktadır.

Başlıca sorumsuzluğu yasa tanımazlığı, kendisinin de güvencesini sağlayan anayasayı hiçe saymasıdır.

Bu cumhurbaşkanın demokrasiden, demokrasilerin temel dayanağı olan güçler ayrılığından anladığı, bütün güçlerin tek elde, kendi elinde toplanmasıdır.

Türkiye cumhurbaşkanı anayasal sorumsuzluk kavramıyla sorumsuzluk suçu işlemeyi aynı şey olarak anlamakta, bu en saygın makama seçilişinden bu yana, tıpkı başbakanlığında olduğu gibi sorumsuzluk alanında suç üstüne suç işlemektedir.

7 Haziran seçim sonuçları ülkemiz için bir umut ışığı olabilirdi.

Savaş tezkeresinin yeni meclisten, üstelik de ana muhalefetin bir bölümünün desteğiyle geçmiş olması, bu umudun kararmasında ilk adım olmuştur.

Bir başka muhalefet partisinin kendisiyle aynı sayıda milletvekili çıkaran partiye karşı uzlaşmaz tutumu, iktidar partisinin ve sorumsuz cumhurbaşkanının sultasından kurtulma önünde aşılmaz engel oluşturmuştur.

Böylece de seçim sonuçlarından şiddetle rahatsız olan ve bu rahatsızlığının çok açık nedenleri bulunan sorumsuz cumhurbaşkanına siyasal ortamda dilediğince sorumsuz davranma olanağı sağlanmıştır.

Kanlı, karanlık çatışma ortamının bir kez daha hortlatılmış olmasının yanı sıra bizleri yakından ilgilendiren sanat alanındaki yasa dışı baskı ve uygulamaların sorumluluğu da kuşkusuz ki bütün bu uygulamaların başlıca sorumlusu olan bu sorumsuz kişinin omuzlarındadır.

Ülkemiz daha da çoğalıp şiddetlenerek devam edeceğinden kaygı duyduğumuz böyle bir ortamda seçime nasıl gidecek?

Amaç, seçimi engelleyip sorumsuz kişinin tek adam iktidarını olabildiğince uzatmak mıdır?

Bizler, Türkiye halkının, ulusumuzun birlik ve mutluluğunu, sorumsuzluğun diktasının değil
demokrasinin sınırlarının olabildiğine genişletilmesini, düşünme ve yaratma özgürlüğünün sınırsızlığını savunan sanatçılar, 
ülkemiz için duyduğumuz büyük sorumluluğumuzla, aydın, aydınlanma, sanat ve sanatçı düşmanlığını her fırsatta dile getiren bu sorumsuz kişiye karşı, insan olma onurunu ve sorumluluğunu taşıyan herkesi, bütün kişi ve kurumları suskun kalmamaya, sorumsuz kişiye sorumluluklarını hatırlatmaya çağırıyoruz.


SANATÇILAR GİRİŞİMİ

Tarık Akan
Edip Akbayram
Onur Akın
Sunay Akın
Üstün Akmen
Alaattin Aksoy
Mehmet Aksoy
Muzaffer Akyol
Aytaç Arman
Hayati Asılyazıcı
Semir Aslanyürek
Engin Ayça
Orhan Aydın
Rutkay Aziz
Kürşat Başar
Cezmi Baskın
Bedri Baykam
Nihat Behram
Ataol Behramoğlu
Cahit Berktay
Mustafa Bilgin
Metin Boran
Metin Coşkun
Tuncer Cücenoğlu
İsa Çelik
Nevzat Çelik
Haluk Çetin
Meral Çetinkaya
İsmail Hakkı Demircioğlu
Nuri Dikeç
Erhan Doğan
Atilla Dorsay
Bilgesu Erenus
Mehmet Ergen
Genco Erkal
Altan Erkekli
Erdal Erzincan
Mert Fırat
Müjdat Gezen
Altan Gördüm
Mehmet Güleryüz
Tarık Günersel
Emin İgüs
Levent İnanır
Özdemir İnce
İlhan İrem
Ekrem Kahraman
Hidayet Karakuş
Bülent Kayabaş
Yıldız Kenter
Erol Keskin
Suna Keskin
Tuğrul Keskin
Arif Keskiner
Levent Kırca
Mine Kırıkkanat
Kemal Kocatürk
Nuri Kurtcebe
Orhan Kurtuldu
Mustafa Köz
Küçük İskender
Safiye Mine Erdurak
Zeynep Oral
Yılmaz Onay
Nedim Saban
Pınar Sağ
Vedat Sakman
Sali
Menderes Samancılar
Canan Sezenler
Osman Şahin
Ferhan Şensoy
Burhan Şeşen
Cihat Tamer
Yavuz Top
Gülsen Tuncer
Yaman Tüzcet
Metin Uca
Engin Uludağ
Ersan Uysal
Erkut Uzelli
Hilmi Yarayıcı
Nejat Yavaşoğulları
Işık Yenersu
Ender Yiğit
Hüseyin Yurttaş
Ümit Zileli

27 Ağustos 2015 Perşembe

ULUSLARARASI PLASTİK SANATLAR DERNEĞİ (UPSD) BİLDİRİSİ


LEVENT ÜZÜMCÜ’NÜN ŞEHİR TİYATROLARI’NDAN İHRACI KABUL EDİLEMEZ.
UPSD, DEMOKRATİK HAKLARIN HER ZAMAN YANINDA YER ALACAKTIR.

İstanbul Şehir Tiyatrosu’nun başarılı oyuncusu ve İstanbul Şehir Tiyatrosu Sanatçıları Derneği İSTİŞAN’ın Başkanı Levent Üzümcü’nün Kadir Topbaş imzalı bir yazıyla görevden alınması, ülkemizde ifade özgürlüğü ve özgür sanatçı olma vasıflarının nasıl yozlaştığının ve imkansız hale getirildiğinin somut bir kanıtıdır.

Üzümcü’ye yollanan yazıda gerekçe olarak “Gezi direnişindeki tavrı ve ardından yaptığı açıklamalar” gösterilmiştir. Sanatla hiçbir bağlantısı olmayan kişilerin tepeden inme yöntemlerle müdür olarak atandığı sanat kurumlarından, Üzümcü gibi değerli sanatçıların ihraç edilmesini UPSD olarak kabul edilemez buluyoruz.

Bizim için ülkemizin sanat ortamı adına üzücü olduğu kadar tepki uyandırıcı olan bu bahtsız tavır, ne yazık ki şaşırtıcı değildir. Çünkü iktidar gücü elinde bulundurduğu her yerde, sanata ve sanatçıya potansiyel suçlu olarak bakmakta, onu düşman olarak görmektedir.

Bu hukuksuzluğa karşı açık demokratik savaşı sürdüreceğini bildiğimiz değerli sanatçı arkadaşımız Üzümcü, konu hakkında en kararlı şekilde, hiçbir suç işlemediğini ve dava açacağını belirterek bu tavrın 12 Eylül darbecilerininkiyle aynı olduğunu vurguladı ve göreve iadesi için gereken her şeyi yaparak adalet arayacağını kamuoyuna duyurdu.

Bizde UPSD olarak, sanata ve sanatçıya yönelik her türlü baskı, saldırı ve tacizle mücadele ederken, tabii ki Levent Üzümcü’ye olan desteğimizi, kendisinin arkasında durduğumuzu ve bu değerli sanatçının hak ettiği şekilde derhal göreve iadesi için elimizden geleni yapacağımızı kamuoyuna bildirmeyi görev biliriz.

Hiçbir güç, ülkemizdeki sanatçıların demokrasi mücadelelerini dayanışma içinde sürdürmelerine mani olamayacaktır. Yaşanan her türlü hukuksuzluk, bizleri vatanımızın demokrasiyle nefes alacağı her bir karış toprağa daha da sahip çıkmaya yöneltmektedir.

8 Temmuz 2015 Çarşamba

SANATÇILAR GİRİŞİMİ TARIK AKAN’IN YANINDADIR


BABA OĞUL GÖKÇEKLER TARIK AKAN’A HAKARET DAVASI AÇMIŞ.
BUNA GÜLMEK Mİ AĞLAMAK MI GEREK, KESTİRMESİ GÜÇ.
BABA GÖKÇEK ÖNCE KENDİ PARTİSİNİN EN YETKİLİ KİŞİLERİNCE KENDİSİNE YÖNELTİLEN HAKARETLERDEN TEMİZLENSİN.
TARIK AKAN ÜLKEMİZİN YÜZ AKI BİR SANATÇIMIZDIR.
SÖZ KONUSU SÖZLER İSE HAKARET DEĞİL GÖRÜŞ BİLDİRMEDİR.
EĞER HAKARET VE SUÇ OLARAK KABUL EDİLECEKSE BU SUÇA BİZLER DE ORTAK OLMAK İSTİYORUZ.
SANATÇILAR GİRİŞİMİNİN SUÇA ORTAK OLMA KAMPANYASINA BÜTÜN YURTTAŞLARIMIZI KATILMAYA ÇAĞIRIYORUZ.


SANATÇILAR GİRİŞİMİ


Tarık Akan
Edip Akbayram
Onur Akın
Sunay Akın
Üstün Akmen
Alaattin Aksoy
Mehmet Aksoy
Muzaffer Akyol
Aytaç Arman
Hayati Asılyazıcı
Semir Aslanyürek
Engin Ayça
Orhan Aydın
Rutkay Aziz
Kürşat Başar
Cezmi Baskın
Bedri Baykam
Nihat Behram
Ataol Behramoğlu
Cahit Berktay
Mustafa Bilgin
Metin Boran
Metin Coşkun
Tuncer Cücenoğlu
İsa Çelik
Nevzat Çelik
Haluk Çetin
Meral Çetinkaya
İsmail Hakkı Demircioğlu
Nuri Dikeç
Atilla Dorsay
Bilgesu Erenus
Mehmet Ergen
Genco Erkal
Altan Erkekli
Erdal Erzincan
Mert Fırat
Müjdat Gezen
Altan Gördüm
Mehmet Güleryüz
Tarık Günersel
Hüseyin Haydar
Emin İgüs
Levent İnanır
Özdemir İnce
İlhan İrem
Ekrem Kahraman
Bülent Kayabaş
Yıldız Kenter
Erol Keskin
Suna Keskin
Tuğrul Keskin
Arif Keskiner
Levent Kırca
Mine Kırıkkanat
Kemal Kocatürk
Nuri Kurtcebe
Orhan Kurtuldu
Mustafa Köz
Küçük İskender
Safiye Mine Erdurak
Zeynep Oral
Yılmaz Onay
Fikret Otyam
Nedim Saban
Pınar Sağ
Vedat Sakman
Sali
Menderes Samancılar
Osman Şahin
Ferhan Şensoy
Burhan Şeşen
Cihat Tamer
Yavuz Top
Gülsen Tuncer
Yaman Tüzcet
Metin Uca
Engin Uludağ
Ersan Uysal
Erkut Uzelli
Hilmi Yarayıcı
Nejat Yavaşoğulları
Işık Yenersu
Ender Yiğit

Ümit Zileli

23 Haziran 2015 Salı

GRUP YORUMDAN NE İSTİYORSUNUZ?


30. kuruluş yılını 13 Haziran’da Adana ‘da, 20 Haziran’da İzmir’de her zamanki gibi büyük kitlesel katılımlarla gerçekleştirdiği konserlerle kutlayan Grup Yorum’un, 27 Haziran İstanbul, 5 Temmuz Ankara konserlerinin valiliklerce yasaklandığını öğrendik.
İstanbul ve Ankara valiliklerinin bu seçkin müzik topluluğuyla alıp veremediği nedir?
Vali beyler, derdiniz nedir?
Grup Yorum’dan ne istiyorsunuz?
Göbek bağınız hâlâ saraydakinin elinde mi?
Sanat ve sanatçı düşmanlığından ne zaman vazgeçeceksiniz?
Sanatçılar Girişiminin bütün katılımcıları, ülkemizin bütün sanatçıları adına sizleri
sanat ve sanatçı düşmanlığıyla, buraya yazmayacağımız en ağır sözlerle kınıyoruz.
Bütün sanat ve sivil toplum kuruluşlarını bu çirkin yasakları protesto etmeye, Barolar Birliğini ve yasakçı valilerin bulunduğu kentlerin barolarını yasak kararlarına karşı gerekli hukuksal süreci başlatmaya, yasakçı valileri kararlarından gecikmeksizin dönmeye çağırıyoruz.

SANATÇILAR GİRİŞİMİ 
Tarık Akan
Edip Akbayram
Onur Akın
Sunay Akın
Üstün Akmen
Alaattin Aksoy
Mehmet Aksoy
Muzaffer Akyol
Aytaç Arman
Hayati Asılyazıcı
Semir Aslanyürek
Engin Ayça
Orhan Aydın
Rutkay Aziz
Kürşat Başar
Cezmi Baskın
Bedri Baykam
Nihat Behram
Ataol Behramoğlu
Cahit Berktay
Mustafa Bilgin
Metin Boran
Metin Coşkun
Tuncer Cücenoğlu
İsa Çelik
Nevzat Çelik
Haluk Çetin
Meral Çetinkaya
İsmail Hakkı Demircioğlu
Nuri Dikeç
Atilla Dorsay
Bilgesu Erenus
Mehmet Ergen
Genco Erkal
Altan Erkekli
Erdal Erzincan
Mert Fırat
Müjdat Gezen
Altan Gördüm
Mehmet Güleryüz
Tarık Günersel
Hüseyin Haydar
Emin İgüs
Levent İnanır
Özdemir İnce
İlhan İrem
Ekrem Kahraman
Bülent Kayabaş
Yıldız Kenter
Erol Keskin
Suna Keskin
Tuğrul Keskin
Arif Keskiner
Levent Kırca
Mine Kırıkkanat
Kemal Kocatürk
Nuri Kurtcebe
Orhan Kurtuldu
Mustafa Köz
Küçük İskender
Safiye Mine Erdurak
Zeynep Oral
Yılmaz Onay
Fikret Otyam
Nedim Saban
Pınar Sağ
Vedat Sakman
Sali
Menderes Samancılar
Osman Şahin
Ferhan Şensoy
Burhan Şeşen
Cihat Tamer
Yavuz Top
Gülsen Tuncer
Yaman Tüzcet
Metin Uca
Engin Uludağ
Ersan Uysal
Erkut Uzelli
Hilmi Yarayıcı
Nejat Yavaşoğulları
Işık Yenersu
Ender Yiğit
Ümit Zileli

3 Haziran 2015 Çarşamba

Kapanis partisi ve katalog tanitimi‏

15 Nisan Dunya Sanat Gunu'nde 19 sanatcinin katilimiyla Canakkale zaferinin 100. yili konulu actigimiz 'Azgin Sularin Bogazinda, Olum Siperlerinin Altinda...' isimli sergimizin kapanis partisi ve katalog tanitimi 4 Haziran 2015, Persembe gunu (yarin) 18.30-20.30 arasinda UPSD Galeri'de duzenlenecektir. UPSD ve Sisli Belediyesi adina sizleri davet etmekten mutluluk duyuyoruz. 

UPSD GALERI
Macka Demokrasi Parki, Sisli Evlendirme Dairesi yani 
(tel: 0212 2476283/ 05331627005)

1 Haziran 2015 Pazartesi

NÂZIM HİKMET KÜLTÜR SANAT VAKFINDAN ÇAĞRI

 
 
 
Değerli Nâzım dostları çağrı,
Sizleri şairi ölümsüzlüğe uğurlayışımızın 52. yılında,3 Haziran 2015 günü saat 11.00 da, ellerinizde kırmızı karanfillerle vakfımızın önüne davet ediyoruz.
NÂZIM HİKMET KÜLTÜR VE SANAT VAKFI
Sıraselviler Caddesi, No: 10,
Hrisovergi Apartmanı, Kat: 1, T
Taksim-cihangir, Beyoğlu