Özenilecek bir yanı olmasa da cellatlık da
bir meslek olduğuna göre bir hukuku olsa gerek.
Bilinen en eski yöntemlerden biri, bizde de
kullanıla gelen, bu gün de bazı ülkelerde yürürlükte olan, sehpada insan
yaşamına sehpada son verilmesidir.
Yanı sıra akla giyotin geliyor. Fransa’da
idam cezası yürürlükte olsa, herhalde yine giyotin kullanılırdı.
Amerika’da elektrikli sandalye hâlâ
kullanılmakta mı, yoksa şırıngayla damardan öldürücü sıvı verilerek mi bu iş
hallediliyor?
Çin’de nasıldır bilmem.
Ruslar sanırım kurşuna diziyorlar.
Suudi Arabistan’da, giyotinin kol
kuvvetine dayalı doğal biçimi olarak, yine sanırım “İslamî” yöntem sayılarak,
kılıçla kafa kesiliyor.
Nitekim Suriye İslamcı Özgürlük ordusu denilen cellatlar da bu yöntemi uygulamaktalar.
Bizde Hizbullah, kurbanlarını domuz
bağı denilen bir tarzda bağlayıp canlı canlı gömerek “infaz” ediyordu…
Cellat hukuku derken,nerelere geldik…
Konumuza dönelim…
Bir kamu görevlisi olarak celladın da
maaşı, neye göre saptandığını bilemesem de herhalde primi ve kuşkusuz emekli
olma hakkı,bir emeklilik maaşı vardır…
Ülkemizde, arada bir dile getiriliyor
olsa da, kamusal bir görev olarak bu meslek çok şükür ortadan
kalktı…
Fakat kötü ünü ürkütücülüğünü sürdürüyor…
*** *** -***
Kamu görevlisi olarak celladın, vicdanla
bir sorunu olabilir mi?
Kendisine böyle bir soru sorulsa, her halde, ‘ben mesleğimin gereğini yerine getiriyorum’
diyecektir.
Peki, diyelim ki günün birinde bir idam
kararını yerine getirecek tek bir insan bulunamayacak olsa, ne olacak?
İnfazı, savcılar, yargıçlar mı
gerçekleştirecek?
Soruyu sorduğum anda saçmalığını da
görüyorum…
Kimsenin cellat olmayı kabul etmeyeceği
bir toplumda, zaten cellada da gerek kalmamış demektir…
*** *** ***
Usa
vurmayı, bu kez tam tersinden sürdürmeyi deneyelim…
Ya cellat aynı zamanda hem savcı,hem
yargıçsa…
Cezayı isteyen, hükmü veren, infazı
gerçekleştiren aynı kişiyse?
Savcı ve yargıç, cellat gibi davranıyor,
celladı aratmayacak biçimde ceza isteyip hüküm
veriyor, cellatlık işlevini cellada gerek kalmaksızın yerine
getiriyorsa?
O zaman buna ne diyecek, vicdanla ilgili
soruyu nasıl yanıtlayacak, böyle bir durumu hukuk kavramı bakımından nasıl
adlandıracağız?
Cellat hukuku olarak mı?..
*** *** ***
Bunları okuduğunuzda birçoğunuzun aklından hangi
dava adlarının, hükümlerin, cezalandırma taleplerinin geçtiğini tahmin
ediyorum…
Acaba neden?
Sorunun çok açık olan yanıtını, edebiyatın diliyle vermeye çalışalım…
Bu sütunda büyük bir halk ozanımızın
aşağıdaki iki dizesinden esinlenerek yazdığım bir şiirim yayınlanmıştı:
“Yedikleri
yoksul eti/İçtikleri kan olmuştur
Bu iki dizenin üzerine, şiire giriş olarak
yazdığım dizeler şöyleydi:
“Kıran
vurdu memleketi/Zalimler hakan olmuştur…”
Birkaç gündür, “zalimler” sözünü zihnimden “cellatlar”
diye geçirdiğimi fark ettim…
Halk ozanımızın dizelerindeki “yoksul eti” sözü ise, bazı kaynaklarda “insan eti” olarak geçer…
Şimdi ilk kıtayı bu biçimiyle okuyalım:
“Kıran
vurdu memleketi/Cellatlar hakan olmuştur/Yedikleri insan eti/İçtikleri kan
olmuştur”
Mademki başladık, bir çoğunuzun zaten
okumuş olduğunu tahmin ettiğim söz
konusu şiirimin son
kıtasını da birlikte anımsayalım:
“Sesime
kulak ver gülüm/Tutsaklığa yeğdir ölüm/Nerde varsa böyle zulüm/Çaresi isyan
olmuştur”…
Ataol Behramoğlu/Cumartesi Yazıları/230313
Yazılı medyada yazarın izni olmadan yayınlanamaz..