Nihat Behram
nihat.behram@yurtgazetesi.com.tr
nihat.behram@yurtgazetesi.com.tr
Yalan söylemek, iktidar olmanın doğasında vardır. Zaten iktidara gelme yolunda da “yapacağım, edeceğim” dediklerinin çoğunun yalan ve “yapamayacağı şeyler olduğunu” kendi de bilir. Bu vaatler, onun propaganda yakıtıdır. İktidardakiler, bir biçimde yalan söyler. Oyalama nedeniyle söyler, ortamı yatıştırma nedeniyle söyler, bir sorunu örtme nedeniyle söyler vs. Kimisi “masumane yalanlar”dır ama yalandır. Kapitalist sistemde, gerek iktidara gelme sürecinde, gerekse iktidar olduğunda yalanın dozu çok yüksektir ve caniyanedir. Bakın: Merkel’in, Obama’nın, Sarkozy’nin falan seçim sürecindeki vaatleri de seçildikten sonraki nutukları da yalan kuyusu gibidir. Muhalif güçler ise siyasetlerini bu yalanları açığa çıkarma üstüne kurarlar. Burjuva sistemlerde “yalan” ile “gerçek” bu çemberde döner.
Buraya kadar olan “iktidarın yalanı”dır. Fakat, “yalan” sadece siyasi iktidarı değil, bütün toplumsal kurumları ele geçirmiş ve hükmetmeye başlamışsa, asıl felaket işte odur. Artık orada olan “iktidarın yalanı” değil “yalanın iktidarı”dır. “Gerçek” güçsüzleştirilmiştir; egemen olan “yalanın diktası”dır. Gerçeği ortaya çıkarıp savunacak, yalanın üstüne gidecek (yargı, medya, aydınlar, sanat, kültür, bilim, gençlik, eğitim, devrimci siyaset, kitle örgütleri, emekçi örgütleri) gibi güçlerin, zincirlendiği, susturulduğu ve yerlerini iktidara kul olmuş sahtelerinin aldığı sistem faşizmden başkası değildir. Mussolini, Hitler, Franco, Pinochet, Evren dönemleri bunun birkaç örneğidir. Bu sistemlerde toplum “doğru”yu bulma olanağından yoksun bırakılmıştır. En fazla “yalanın nüansları”yla yetinmek durumundadır. Çünkü “muhalefet” diye sunulan da yalanın eklemidir. Topluma, “keskin zehir”den kurtulmanın yolu olarak “sulandırılmış zehir” sunulur! “Muhalif” diye dolanansa “yalanın gölgesi”dir.
Klasik faşizmde, muhalefet tümden yasaklanmıştır; yalan “tek şef” olarak kayıtsız şartsız egemendir. Günümüz faşizminde, yalan, kendine muhalif olanı bıçkılayıp, boşluğuna kendine kul olanı doldurur. Sözgelimi, yargı ve medyayı kulu kılmıştır ama “demokrasicilik oyunu”nun gereği olarak “bağımsızlık” örtüsü altında tutar. Diktaya, “tek şef”lik sistemine, bu “demokrasi” örtüsü altında yürür. Hatta bugün ülkemizde bu örtü “ileri demokrasi” örtüsüdür. “Şeffaf” olduğu söylenir ama “kapkara bir örtü”dür. “Demokrasi” sözü “yalan”la bütünleştirilmiştir. “O yalan, bu yalan, fili yuttu bir yılan, bu da mı yalan?” masal sözünde, ironiyle “gerçek” diye sunulan “yılanın fili yutması” yalanı, “ileri demokrasi” de geçerlilik kazanmıştır. Bu kazanımı sağlamasında kendi imalatı olan “yalan makineleri”nden aldığı yardım önemlidir. Medya bu makinelerin başında gelir. Yalanın toplumda mayalanma penceresidir.
Deprem ve sel gibi afetler ne ise, yalanın iktidar olması da, toplum için odur! Yalanın sıradanlaşması, doğallık kazanması, toplum için çöküştür. Halkın direnme dinamikleri körleştirilmiş, yalana tutsak kılınmıştır. İnsanlar, tek tek ya da topluluklar halinde, yalan makinesine eklenmiş ve onun denetimine teslim olmuştur. Neyi öğrenip neyi öğrenmeyeceklerine; neye ibadet, neye riayet edeceklerine; ne içip ne içmeyeceklerine; nerde nasıl tatil yapacaklarına; kaç çocukları olacağına artık “yalanın diktası” karar verecektir. Hem de “Tanrı adına”! O diktada, zengin, zenginliği hak ettiği için zengindir! İşsizlik işsizin, yoksulluk yoksulun kendi suçudur! Ya da kaderi! Herkes kaderine razı olmalı ve şükretmelidir!
Yoksul halk, yalanların en büyüğü olan “kader” le sindirilmiş, acısını kaderi sayan, yalana teslim olmuş bir topluluk haline getirilmiştir. Yalanın iktidarı, yaşam damarlarını bu teslimiyetten emzirir. Onun damarlarını kesecek olansa, gerçeğin bıçağıdır. Sosyalist mücadele, sendikal örgütlenme, devrimci sanat, bilim, halkın aydınları bu bıçağın bileği taşıdır. Evet, bugün halkın hafızası yalanla bulanık; toplumun bağrına yalanın iktidarı çöreklendi. Güç onun elinde, güçlü olan o. Ama “gerçeğin bıçağı”yla kaçınılmaz olarak bu yurdun ve halkın bağrından kesilip atılacak olan da o.
______________________________________________
Dörtlük
Yarıştırsalar insanda ‘yalan” mı kazanırdı, ‘doğru’ mu
Gerçeklik hafızaya hayalden önce ulanır mıydı
Sahtesi mi daha cazibeli bir şeyin sahisi mi
İnsanoğlu su olsaydı yine böyle bulanır mıydı
Buraya kadar olan “iktidarın yalanı”dır. Fakat, “yalan” sadece siyasi iktidarı değil, bütün toplumsal kurumları ele geçirmiş ve hükmetmeye başlamışsa, asıl felaket işte odur. Artık orada olan “iktidarın yalanı” değil “yalanın iktidarı”dır. “Gerçek” güçsüzleştirilmiştir; egemen olan “yalanın diktası”dır. Gerçeği ortaya çıkarıp savunacak, yalanın üstüne gidecek (yargı, medya, aydınlar, sanat, kültür, bilim, gençlik, eğitim, devrimci siyaset, kitle örgütleri, emekçi örgütleri) gibi güçlerin, zincirlendiği, susturulduğu ve yerlerini iktidara kul olmuş sahtelerinin aldığı sistem faşizmden başkası değildir. Mussolini, Hitler, Franco, Pinochet, Evren dönemleri bunun birkaç örneğidir. Bu sistemlerde toplum “doğru”yu bulma olanağından yoksun bırakılmıştır. En fazla “yalanın nüansları”yla yetinmek durumundadır. Çünkü “muhalefet” diye sunulan da yalanın eklemidir. Topluma, “keskin zehir”den kurtulmanın yolu olarak “sulandırılmış zehir” sunulur! “Muhalif” diye dolanansa “yalanın gölgesi”dir.
Klasik faşizmde, muhalefet tümden yasaklanmıştır; yalan “tek şef” olarak kayıtsız şartsız egemendir. Günümüz faşizminde, yalan, kendine muhalif olanı bıçkılayıp, boşluğuna kendine kul olanı doldurur. Sözgelimi, yargı ve medyayı kulu kılmıştır ama “demokrasicilik oyunu”nun gereği olarak “bağımsızlık” örtüsü altında tutar. Diktaya, “tek şef”lik sistemine, bu “demokrasi” örtüsü altında yürür. Hatta bugün ülkemizde bu örtü “ileri demokrasi” örtüsüdür. “Şeffaf” olduğu söylenir ama “kapkara bir örtü”dür. “Demokrasi” sözü “yalan”la bütünleştirilmiştir. “O yalan, bu yalan, fili yuttu bir yılan, bu da mı yalan?” masal sözünde, ironiyle “gerçek” diye sunulan “yılanın fili yutması” yalanı, “ileri demokrasi” de geçerlilik kazanmıştır. Bu kazanımı sağlamasında kendi imalatı olan “yalan makineleri”nden aldığı yardım önemlidir. Medya bu makinelerin başında gelir. Yalanın toplumda mayalanma penceresidir.
Deprem ve sel gibi afetler ne ise, yalanın iktidar olması da, toplum için odur! Yalanın sıradanlaşması, doğallık kazanması, toplum için çöküştür. Halkın direnme dinamikleri körleştirilmiş, yalana tutsak kılınmıştır. İnsanlar, tek tek ya da topluluklar halinde, yalan makinesine eklenmiş ve onun denetimine teslim olmuştur. Neyi öğrenip neyi öğrenmeyeceklerine; neye ibadet, neye riayet edeceklerine; ne içip ne içmeyeceklerine; nerde nasıl tatil yapacaklarına; kaç çocukları olacağına artık “yalanın diktası” karar verecektir. Hem de “Tanrı adına”! O diktada, zengin, zenginliği hak ettiği için zengindir! İşsizlik işsizin, yoksulluk yoksulun kendi suçudur! Ya da kaderi! Herkes kaderine razı olmalı ve şükretmelidir!
Yoksul halk, yalanların en büyüğü olan “kader” le sindirilmiş, acısını kaderi sayan, yalana teslim olmuş bir topluluk haline getirilmiştir. Yalanın iktidarı, yaşam damarlarını bu teslimiyetten emzirir. Onun damarlarını kesecek olansa, gerçeğin bıçağıdır. Sosyalist mücadele, sendikal örgütlenme, devrimci sanat, bilim, halkın aydınları bu bıçağın bileği taşıdır. Evet, bugün halkın hafızası yalanla bulanık; toplumun bağrına yalanın iktidarı çöreklendi. Güç onun elinde, güçlü olan o. Ama “gerçeğin bıçağı”yla kaçınılmaz olarak bu yurdun ve halkın bağrından kesilip atılacak olan da o.
______________________________________________
Dörtlük
Yarıştırsalar insanda ‘yalan” mı kazanırdı, ‘doğru’ mu
Gerçeklik hafızaya hayalden önce ulanır mıydı
Sahtesi mi daha cazibeli bir şeyin sahisi mi
İnsanoğlu su olsaydı yine böyle bulanır mıydı
http://www.yurtgazetesi.com.tr/yalanin--iktidari-makale%2c3386.html
Yazılı medyada yazarın izni olmadan yayınlanamaz..
Yazılı medyada yazarın izni olmadan yayınlanamaz..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.