Nihat Behram
nihat.behram@yurtgazetesi.com.tr
nihat.behram@yurtgazetesi.com.tr
Yurt, Başbakan’ın Ergin Saygun “ziyaret”ini “Hukuku katledenin cinayet mahalline dönüşü!” diye tanımlamıştı. “Koltuğunun altında cenaze levazımatıyla” diye başlatmak bu tanımı biraz daha tamamlar. Sadece Başbakan değil, bugünkü durumdan sorumlu herkes böyledir. Tümünün koltuk altında Profesör Dr. Fatih Hilmioğlu’nun kefeninden bir parça var.
Bu ülkenin seçkin, çağdaş, bilgi ve bilinç kuyusu bir değerini göz göre göre ölüme terk ettiler. Nâzım’ın,“Yüreklerin kulakları sağır!” dizesi tam da bu halin tanımıdır. Bu vicdansızlık karşısında susan, öfkelenmeyen, duygusunu içinde ateş topu gibi taşımayan herkese lânet olsun. Bu hale yol açanlara, o yolda yürümeyi açık ya da utangaç savunanlara iki kere lânet olsun.
AKP zulmü karşısında yıllarca susan, kuyruğuna basmaktan titizlikle kaçınan, fakat AKP, “Savaş bitsin” deyiverince, birden “Barış, kardeşlik” havarisi kesilen ama Hilmioğlu türü acılara “bulaşmak”tan yine titizlikle kaçınanlara da lânet olsun. O koca koca yazarlara, starlara, aydın bozuntularına! Onların koltuğunun altında da Hilmioğlu’nun kefeninden parça var. İnsan olmaktan, bilime adanmaktan, çağdaşlıktan, uygarlıktan, yurtseverlikten başka “suçu” olmayan, yani suçsuzun suçsuzu bir değerimiz sızım sızım ölüyor. Güya işkence kalktı. İktidar ve yalaka yandaşları öyle söylüyor. Hilmioğlu’na yapılan, işkencenin en fütursuzudur. İşkencenin falakadan, elektrik şokuna dek çok türüne bizzat muhatap olmuş biriyim. Ama Hilmioğlu’na uygulanan tümünden beter. Evladının cesedini mezarı başında bekletip, onu cenaze yolunda saatlerce körfezde sürdüler. Ve o insan ölümcül hasta. İktidarın koltuk altındaki cenaze levazımatı budur. Yanında, kefen bezi masum kalır.
Hilmioğlu, kanser dahil, bir dizi ağır hastalığın pençesinde, inim inim. Ama “Yüreklerin kulakları sağır!” Bu nasıl vicdan, bu nasıl insanlık, bu nasıl hukuk, bu nasıl devlet adamlığı? Hani, bazı vahşet görüntüleri vardır, iç burkmasın diye yayınlanırken buzlandırılır. Hilmioğlu’nunkini ise parlatıp koyuyorlar. “Hepinize, bütün insani değerlere, insanlığa işkence yapıyoruz” dercesine. O ise, ne denli onurlu ki, baş eğmedi, etek öpmedi, “aman” demedi; tam tersi, avukatına “Boşuna tahliye talebinde bulunmayın, beni böyle öldürmek istiyorlar!” demiş. Hilmioğlu’na yapılan işkence, Hitler’in Nazi Almanyası ve Ortaçağ Krallarının, aslanlar önüne köle atma eğlenceleriyle aynı ayardadır. 21.yüzyıl ve dünyanın gözleri önünde. Demek ki, yüreklerin gözleri de kör! Zindandan, “Yargılanmıyoruz, öldürülüyoruz!” diye haber yollamış. Her gece ekranda, “domuz bağı”nı anımsatan yüzleriyle bir yığın zibidi, “insan hakları” üstüne ötüp duruyor. Hilmioğlu can çekişiyor. Onunla birlikte insanlık, demokrasi, hukuk can çekişiyor. Uygarlığın, insanlığın boğazında yobazlığın domuz bağı!
Hilmioğlu’na yapılanlar, bu toplumun tanık olduğu acımasızlığın, değer tanımazlığın en doruğunda yer aldı. Bu toplum, gerici, zalim yönetimlerin bin türünü gördü de, bu türünü ilk kez görüyor. Sağcı sağcı, solcu solcu, dinci dinci, faşist faşitti. Bunlarda tümünün maskesi var. “Analar ağlamasın”dan “Ananı da al git”ciliğe kadar. Koltuk altında cenaze levazımatıyla hastane ziyaretine gitmek de zaten budur.
Olayın acısını içinde duyanlara gelince: Anlamıyorum, bu kadar zor mu, sözgelimi CHP’li yüz vekilin gidip o zindanın önünde, ölümü paylaşmak adına ölüm orucuna yatması; dünyaya bu acıyı teşhir edip, esirini aslanın ağzından kapması? Hiç kuşkum yok ki, en az yüz bin insan da acıyı canıyla bölüşecektir.
Başta Adalet Bakanı, devlet erkânı bu konu sorulduğunda “hukukun, adaletin üstünlüğü, bağımsızlığı” diye “yanıt” marka ciklet çiğniyorlar. Utanma duyguları da yok. Ayrıca, olsa ne fark edecek?
Dörtlük
Sustum sadece sustum
Konuştu konuşacağı kadar
Baktım sadece baktım
Yüzü yok utansa neye yarar
Yazılı medyada yazarın izni olmadan yayınlanamaz..
Bu ülkenin seçkin, çağdaş, bilgi ve bilinç kuyusu bir değerini göz göre göre ölüme terk ettiler. Nâzım’ın,“Yüreklerin kulakları sağır!” dizesi tam da bu halin tanımıdır. Bu vicdansızlık karşısında susan, öfkelenmeyen, duygusunu içinde ateş topu gibi taşımayan herkese lânet olsun. Bu hale yol açanlara, o yolda yürümeyi açık ya da utangaç savunanlara iki kere lânet olsun.
AKP zulmü karşısında yıllarca susan, kuyruğuna basmaktan titizlikle kaçınan, fakat AKP, “Savaş bitsin” deyiverince, birden “Barış, kardeşlik” havarisi kesilen ama Hilmioğlu türü acılara “bulaşmak”tan yine titizlikle kaçınanlara da lânet olsun. O koca koca yazarlara, starlara, aydın bozuntularına! Onların koltuğunun altında da Hilmioğlu’nun kefeninden parça var. İnsan olmaktan, bilime adanmaktan, çağdaşlıktan, uygarlıktan, yurtseverlikten başka “suçu” olmayan, yani suçsuzun suçsuzu bir değerimiz sızım sızım ölüyor. Güya işkence kalktı. İktidar ve yalaka yandaşları öyle söylüyor. Hilmioğlu’na yapılan, işkencenin en fütursuzudur. İşkencenin falakadan, elektrik şokuna dek çok türüne bizzat muhatap olmuş biriyim. Ama Hilmioğlu’na uygulanan tümünden beter. Evladının cesedini mezarı başında bekletip, onu cenaze yolunda saatlerce körfezde sürdüler. Ve o insan ölümcül hasta. İktidarın koltuk altındaki cenaze levazımatı budur. Yanında, kefen bezi masum kalır.
Hilmioğlu, kanser dahil, bir dizi ağır hastalığın pençesinde, inim inim. Ama “Yüreklerin kulakları sağır!” Bu nasıl vicdan, bu nasıl insanlık, bu nasıl hukuk, bu nasıl devlet adamlığı? Hani, bazı vahşet görüntüleri vardır, iç burkmasın diye yayınlanırken buzlandırılır. Hilmioğlu’nunkini ise parlatıp koyuyorlar. “Hepinize, bütün insani değerlere, insanlığa işkence yapıyoruz” dercesine. O ise, ne denli onurlu ki, baş eğmedi, etek öpmedi, “aman” demedi; tam tersi, avukatına “Boşuna tahliye talebinde bulunmayın, beni böyle öldürmek istiyorlar!” demiş. Hilmioğlu’na yapılan işkence, Hitler’in Nazi Almanyası ve Ortaçağ Krallarının, aslanlar önüne köle atma eğlenceleriyle aynı ayardadır. 21.yüzyıl ve dünyanın gözleri önünde. Demek ki, yüreklerin gözleri de kör! Zindandan, “Yargılanmıyoruz, öldürülüyoruz!” diye haber yollamış. Her gece ekranda, “domuz bağı”nı anımsatan yüzleriyle bir yığın zibidi, “insan hakları” üstüne ötüp duruyor. Hilmioğlu can çekişiyor. Onunla birlikte insanlık, demokrasi, hukuk can çekişiyor. Uygarlığın, insanlığın boğazında yobazlığın domuz bağı!
Hilmioğlu’na yapılanlar, bu toplumun tanık olduğu acımasızlığın, değer tanımazlığın en doruğunda yer aldı. Bu toplum, gerici, zalim yönetimlerin bin türünü gördü de, bu türünü ilk kez görüyor. Sağcı sağcı, solcu solcu, dinci dinci, faşist faşitti. Bunlarda tümünün maskesi var. “Analar ağlamasın”dan “Ananı da al git”ciliğe kadar. Koltuk altında cenaze levazımatıyla hastane ziyaretine gitmek de zaten budur.
Olayın acısını içinde duyanlara gelince: Anlamıyorum, bu kadar zor mu, sözgelimi CHP’li yüz vekilin gidip o zindanın önünde, ölümü paylaşmak adına ölüm orucuna yatması; dünyaya bu acıyı teşhir edip, esirini aslanın ağzından kapması? Hiç kuşkum yok ki, en az yüz bin insan da acıyı canıyla bölüşecektir.
Başta Adalet Bakanı, devlet erkânı bu konu sorulduğunda “hukukun, adaletin üstünlüğü, bağımsızlığı” diye “yanıt” marka ciklet çiğniyorlar. Utanma duyguları da yok. Ayrıca, olsa ne fark edecek?
Dörtlük
Sustum sadece sustum
Konuştu konuşacağı kadar
Baktım sadece baktım
Yüzü yok utansa neye yarar
Yazılı medyada yazarın izni olmadan yayınlanamaz..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.