Zaman baş döndürücü bir hızla ilerliyor.
Siyaset gündemi son hızla değişiyor.
Ama aynı anda her ikisi de sanki yerinde
sayıyor.
Çünkü planlar çok öncelerden yapılmış,
aşama aşama uygulanmakta…
Bu anlamda değişen bir şey yok. “Makro”plan
yerli yerinde. Sadece uygulamada bazı geri çekilmeler, göz boyamalar, gündem
değiştirmeler olabiliyor.
Bu kavranılması güç, kaotik, şaşırtıcı
ortamda, içlerinde bazı eski arkadaşlar
da olan yetmez ama evetçi’lerin ne yaptıkları, ne düşündükleri doğrusu merak
etmeye değer…
***
Böylesine bir aydın yarılması bu ülkenin
tarihinde hiçbir zaman yaşanmadı.
Karşıt kamplar her zaman vardı, ama bu başka
bir şey.
Sağ-sol çatışmasını bu konunun dışında
tutuyorum.
Beni soldaki bölünme ilgilendiriyor.
Bu bölünme 60’lı yıllarda başladı, ama
yine de bütün gruplar, fraksiyonlar, eninde sonunda sol’un parantezindeydi.
Bu günkü bölünme başka bir şey.
***
Kimileri
soldan tümüyle ayrılarak karşı kamplara geçtiler. Onları “Ne Çok Hain” adlı şiirimde yazdım,
söyleyecek başka bir sözüm de yok. Bu da bir seçimdir ve kuşkusuz her
anlamda bir fiyatı da vardır. Yazımın
başlığındaki “arkadaş” sözcüğü bu gibileri kapsamıyor. Onların yetmez ama
evet’çilikleri(daha doğrusu evet’çilikleri)ödedikleri ve ödeyecekleri
diyetlerden bir tanesidir.
***
Bazı
başkaları, etnik aidiyet ya da başkaca nedenlerle, ABD’nin Kürt projesi
oltasına takıldılar. Anlamadıkları, yapılmak istenen şeyin Cumhuriyet
Türkiye’sini sona erdirmek, yerine
ılımlı İslam patentli, parçalanmış bir
orta doğu ülkesi oluşturmak ve bu yönde
de ne yazık ki çok mesafe alınmış olduğudur. Bu gibiler arasında, ait olduğumuz
coğrafyada yaşanan ve yaşanmakta olan bunca trajediden sonra uyananlar,
uyanmaya başlayanlar var mıdır, merak ediyorum.
***
Bir
başka grup “yetmez ama, evet”çi, AKP’de ve liderinde bir demokrat; Türkiye’yi Batı’ya, “daha ileri bir demokrasi”ye taşıyacak bir
kurtarıcılık misyonu gören tatlı su aydıncıklarıdır.
Bunlar arasında bir zamanların solcuları,
kendilerini belki bu gün de solcu saymakta devam eden kimseler var.
Bu gibilerin aydın değil, aydıncık
olduklarını düşünüyorum.
Çünkü aydınlanma olgusunun bu ülkede hangi zorlu
süreçlerden geçtiğinin, çağdaş bir ulus
devletin kurulma aşamasına hangi zorluklar aşılarak ulaşıldığının bilincine de bilgisine de belli ki sahip
değiller.
Öyle olmasaydı, bir kurtarıcılık misyonu
vehmettikleri örgütün, kişinin ve kişilerin, Cumhuriyetin, çağdaşlığın,
aydınlanmanın, evrensel insan
haklarının, emeğin, özgür düşüncenin, bütün Cumhuriyet tarihi boyunca ve
öncesinde en kararlı, en gerici
düşmanları olduklarını en başından görürlerdi.
***
Bu son gruptaki “yetmez ama evet”çiler
arasında, sanatçı, yazar kimlikli arkadaşlar da küçümsenemeyecek sayıda yer
almakta.
Özellikle onların, şu günlerde; ülkemize
ve bölgeye ilişkin emperyalist
projelerin yerli taşeronlar eliyle uygulanmaya konulduğun apaçık ortada olduğu,
Türkiye Cumhuriyetinin savaş kışkırtıcısı konumuna düşürüldüğü ve bir savaş
uçurumunun tam kıyısına gelinmiş olduğu şu süreçlerde ne gibi iç çatışkılar
yaşamakta oldukları, ya da böyle bir çatışkı
yaşayıp yaşamadıkları merak edilmeye değer…
Yanıldığını anlamak ve yüreklice dile
getirmek bir erdemdir.
12
Eylül oylamasında “yetmez ama, evet” ya da belki “evet” demekle hata etmiş olduğunu
düşünen herkes, susmanın ya da yarım yamalak özeleştiri laflarının ötesine
geçerek bunu açıkça, mertçe dile getirebilmeli, emperyalist baskıya ve diktaya
karşı savaşımda yer almalıdır…
Ataol Behramoğlu/Cumartesi Yazıları/190113
Yazılı medyada yazarın izni olmadan yayınlanamaz..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.