Bu sütunlarda “Mizah ve Cesaret” başlıklı
bir yazı yayınlamıştım
Cesur olmayan mizah olsa olsa
eğlenceliktir.
Buradaki cesaret kavramının sadece içeriğe
ilişkin olarak değil, sanatsal buluşlar,özgünlükler bakımından da geçerli
olduğunu belirtmek gerekir.
Ve bu ikinci anlamıyla da, sadece mizah
sanatına ilişkin olarak değil, bütün sanat alanları bakımından geçerlidir…
Bu yazıda ise, yine bütün sanat alanları
için geçerli olmakla birlikte, mizah sanatı bakımından özellikle önem
taşıdığını düşündüğüm zekâ kavramından, bu kavramın mizahla ilişkisinden söz etmek istiyorum…
*** *** ***
Zekâyı, ilk bakışta birbiriyle ilişkisi
yokmuş gibi görünen olgular, olaylar, kavramlar vb… arasında bir ilişki bağı
bulunduğunu, bulunabileceğini gösteren
kavrayış yeteneği diye tanımlayacağım…
Böyle bir tanımın yol göstericiliğinde de
bütün sanatların en temel öğelerinden olan
metafor(mecaz) öğesinin yapılışına bir açıklık getirmeyi deneyebiliriz…
Olaylar, olgular, kavramlar vb. arasında
zaten göz önünde olan ilişkileri dile getirmekle bir mecaz yaratılmış olamaz…
Renklerle, seslerle, sözcüklerle,
çizgilerle oluşturulmak istenen mecazın
bir yaratıcılık esintisi, bir yenilik duygusu uyandırabilmesi için,
beklenilmedik, alışılmadık
ilişkiler kurgulayabilmesi gerekir…
Zekâ ise tam bu noktada, sanatçının bu
beklenilmedik, alışılmadık, bilinmedik ilişkiyi kurgulayabilme yeteneği
olarak karşımıza çıkıyor…
*** *** ***
Kâmil Masaracı’nın kültür sayfamızdaki
“kültürlü hadiseler” başlıklı çizimlerini(öteki karikatürleri gibi) ilgiyle
izleyenlerdenim…
Caretta Yayınları arasında bu başlıkla çıkan
“hadiseler”i topluca gördüğümde; “espri”lerdeki bütünselliği, sanatçının onları
oluşturma yöntemini algıladığımda ise, zekâ olgusunun mecaz oluşturmadaki işlevi
ve mizah sanatıyla zekâ arasındaki ilişki zihnimde açık seçik
aydınlandı.
Birkaç örnekle açıklayayım:
“Ünlü şairin evinde yapılan aramada/çok
miktarda/duygu ele geçirildi”
Üçe
bölünmüş bu tek cümlede, tıpkı bir mecazda(bir şiir dizesinde) olduğu gibi,
aynı anda birden fazla bilgi, duygu, olgu vb. dile getiriliyor:
1) Evler aranmakta bu arada ünlü şairlerin evleri de
aranabilmektedir
2) Bu aramaların
yapıldığı ülkede, duygu, tıpkı tehlikeli bir madde, bir silah vb. gibi bir
şeydir
3) Zaten “çok miktarda” nitelemesi, duyguların da bir
mal,meta gibi algılandığı bir toplumu
işaret etmektedir.
Bir başka örnek:
“Ünlü
komedyen/patlatılmaya hazır/espriyle kıskıvrak yakalandı”
Yine bir mecaza sığdırılmış düşünce yoğunluğu
açımlanacak olursa: Söz konusu ülkede
komedyenlerin esprileri bomba gibi öldürücü bir nesne sayılmakta
ve daha patlatılmadan suçlunun kendisiyle birlikte kıskıvrak
yakalanmaktadır.( “ Patlatmak” fiilinin “bomba” ve “espri” kavramları bakımından kullanılışını gözden
kaçırmayalım. Masaracı “hadiseler”inin pek çoğunda olduğu gibi,
burada da dilin olanaklarından denebilir ki şairce yararlanıyor, sözcüklerle
ustaca oynuyor…)
Son bir örnek:
“ Bir
müzisyenin daha/şarkıları/dinlemeye
takıldı”
Kâmil Masaracı sadece bir çizim, bir
espri , bir dil ustası değil,
bir düşünme ustasıdır aynı zamanda…
Yukarıdaki örneklerle yetinmek zorunda
oluşumun, ,kitaptaki sayısız başkalarına haksızlık olduğunu biliyorum…
“Kültürlü Hadiseler”i kitaplığınızın baş köşesine
koyup, buruk bir kederle de olsa
gülümsemek için, arada bir okumalısınız…
Aşağıdaki üçe bölünmüş “cümle” ise, yaşamakta olduğumuz
günlerin , en özetlenmiş, aynı zamanda da üzerine ciltler dolusu kitaplar yazılabilecek
tarihi gibidir…
“Düşünen
adam/uluorta düşününce/vatandaşlar tepki gösterdi”
Ataol Behramoğlu/Pazar Söyleşileri/200113
(*) Bu yazı sevgili Erdal Atabek’in “Mizah Zekânın Ödülüdür” başlıklı yazısı
yayınlanmadan önce yazıldı. Benzerlik, kardeşliğimizin bir başka kanıtı
sayılmalıdır.
Yazılı medyada yazarın izni olmadan yayınlanamaz..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.