Sanatçılar Girişimi’nin etkin
katılımcılarından şair ve yazar Nihat Behram bir yazısında
Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’e hakaret ettiği
iddiasıyla açılan davada 5,5 ay hapis cezası aldı.
Behram daha önce Ankara Belediye
Başkanı Melih Gökçek’e yine bir yazısında hakaret ettiği
iddiasıyla açılan davada da mahkûm olduğu ve ceza ertelendiği
için bu kez ertelenmeyen ve para cezasına da çevrilmeyen
mahkûmiyet cezası kesinleşirse şair ve yazar arkadaşımızın
cezaevine girmesi gerekecek.
Bu satırları okuyan pek çok kişinin
bizler gibi şaşkınlığa düşeceğini tahmin ediyoruz.
En geniş anlamıyla sol çizgide yer
alan iki tanınmış ve seçkin aydının bir hakaret davasında
karşı karşıya gelmesi ve birinin ceza evine girme tehdidiyle
karşı karşıya bulunması ülkemizin siyasal tarihinde sanırız
ilktir.
Fazla uzağa gitmeden Aziz Nesin örneğine
bakalım. İçinde bulunduğu sol çizgide uğradığı hakaretlerin
haddi hesabı yoktur. Yüzüne karşı “Aziz Nesin sen nesin!”
diye utanmazca haykırıldığı günler pek de uzağımızda değil.
Buna karşın Aziz Nesin’in bu ve benzer
hakaretlere karşı herhangi bir dava açtığını anımsamıyoruz.
Sol siyasette, bizde ve başka ülkelerde,
farklı düşüncelerdeki kişilerin birbirlerine ağır sözcüklerle
suçlamalarda bulunmaları ne yazık ki kötü bir gelenek olarak
varlığını sürdürmektedir.
Fakat, kişinin bireysel kişiliğine,
bireysel namus ve onuruna dokunulmadığı sürece, genel olarak
siyaset alanında kalan bu gibi suçlamalara karşı hakaret davaları
açılamamsı ise, bize kalırsa olumlu bir gelenek olarak varlığını
sürdürmektedir.
Örneğin, Nihat Behram’ın suçlanmasına
ve mahkûmiyetine konu olan yazısının hedefi, Doğu Perinçek’in
bir bildiri nedeniyle Sanatçılar Girişimine yönelttiği, vatan
hainliğine, vatansızlığa varacak kertede ağır suçlamalarıydı.
Buna karşılık Perinçek’i mahkemeye
vermek aklımızın ucundan bile geçmedi.
Kimileri gerçekten ağır birkaç karşı
yazıyla yetinildi.
Şimdi geldiğimiz nokta ise sol adına
hüzün ve utanç vericidir.
Nihat Behram’ın cezaevine girmesinin
sayın Perinçek’i mutlu edeceğini hiç ama hiç sanmıyoruz.
Lütfen her şeyi baştan sona bir daha
düşünelim ve ülkemizin bu karmakarışık, acılarla ve
kaygılarla sarsılmakta olan döneminde kendimizi ve hangisi olursa
olsun yurtsever-sol siyaseti kitlelerin gözünde küçük
düşürmeyelim.
SANATÇILAR GİRİŞİMİ
Otuz yılı aşkın tarihinde 20' yi aşkın
albüm çıkaran, büyük izleyici topluluklarına seslendiği
konserlerle milyonlara ulaşarak ülkemizin sanat-kültür tarihinde
haklı bir saygınlık sahibi olan Grup Yorumun stüdyosunun
bulunduğu İdil Kültür Merkezi bir kez daha polis saldırısına
uğradı.
18 Kasım saat 15.00’te (aynı ay içinde
ikinci kez) saldırıya uğrayan kültür merkezinde, 7’si Grup
Yorum elemanı olarak 11 kişi şiddet uygulanarak gözaltına
alındı.
Bu saldırı sırasında bir grup yorum
elemanının göğüs kafesinin kırıldığı, gözaltına alınan
herkesin vücutlarında ve yüzlerinde darp izleri bulunduğu gelen
bilgiler arasında.
Bir müzik grubu ve bir sanat- kültür
merkezine bu kin, bu düşmanlık nedir?
OHAL kılıfı arkasında ülkeyi adım
adım bir nazi kampına çevirmekte olan AKP, insan hakları
ihlallerinde geri dönülmez adımlar atmayı sürdürüyor.
Bir ülkede düşünce ve yaratma özgürlüğü
ya vardır ya yoktur.
Yarım düşünce, yarım yaratma özgürlüğü
olamaz.
Gözaltına alınanların derhal serbest
bırakılmasını, bu duyurumuzun saldırıyı düzenleyenler ve
arkasında bulunan güçler için suç duyurusu olarak kabul
edilmesini talep ediyoruz.
Baskı ve zulümle direnme ve yaratma
özgürlüklerimizi yok edemezsiniz, edemeyeceksiniz!
SANATÇILAR GİRİŞİMİ
Sevgili arkadaşlar, yazarlar,
müzisyenler, tiyatro ve sinema sanatçıları, ressamlar,
heykeltıraşlar,karikatüristler, çevirmenler, edebiyat ve sanatın
her alanından, düşünme ve yaratma özgürlüğünün yiğit
savunucuları, çağrımız hepinizedir:
Ülkemiz frenleri boşalmış bir araç
gibi ölümcül bir çarpışmaya, parçalanıp yok olmaya doğru son
hızla yol alıyor.
Düşünme ve yaratma özgürlüğünün
kaleleri birer birer karanlığın güçlerince ele geçiriliyor.
Yazarlar, düşün insanları, hukukla
ilgisi bulunmayan nedenlerle ceza evlerine kapatılıp akıl almaz
cezaların tehdidi altında ağır tutsaklık koşullarında
tutuluyor.
Hiç birimiz ne özgür yaratma
koşullarına, ne de can güvenliklerimize sahibiz.
Cumhuriyet gibi Cumhuriyetimizin simgesi
bir gazetemiz, polis kuşatması altında, yazar ve yöneticileri
ceza evindedir.
Sivil toplum örgütleri bir biri ardına
kapatılıyor.
Bütün bunlar, hukuk kurallarıyla,
adalet ve vicdan duygusuyla ilgisi bulunmayan, ancak bir dikta
rejiminde söz konusu olabilecek uygulamalardır.
Özgürlüklerimiz üzerindeki kabul
edilemez baskılara karşı topluca ve sürekli bir direniş içinde
olmamız, kaçınılmaz ve ertelenemez bir gerekliliktir.
Sizleri 17 Kasım Perşembe günü saat
14.00’te, TÜYAP 3. Salon girişindeki Cumhuriyet Kitapları
standında bir araya gelerek,şiirlerimizi ve şarkılarımızı
söylemeye, özgürlüklerimiz için bir ağızdan seslerimizi
yükseltmeye çağırıyoruz.
Özgürlüklerimize, Cumhuriyetimize ve
onun aydınlanma değerlerine sahip çıkalım.
Karanlıklara geçit vermeyeceğimizi
dosta düşmana bir kez daha , birlikte ve en gür sesimizle bir kez
daha duyuralım.
Baskıyı, sansürü, işkenceyi,
özgürlüklerimize kilit vurulmasını reddediyoruz!
Hapisteki yazar, gazeteci ve düşün
insanlarının derhal serbest bırakılmasını, en temel demokratik
hakkımız olan aydınlanma savaşımını kararlılıkla ,
kesintisiz ve ne pahasına olursa olsun sürdüreceğimizi ,
ülkemizde ve dünyada herkese, konuyla ilgili bütün kişilere ve
kurumlara duyuruyoruz.
17 Kasım Perşembe günü saat 14.00’te,
Tüyap 3.Salon girişindeki Cumhuriyet Kitapları standında, en
büyük sayılarda buluşmak üzere.
SANATÇILAR GİRİŞİMİ