Sanat Örgütlerinin ortak kararı ile bu yıl bildirimizi Sayın Yücel Erten kaleme almıştır.
Bildirimiz şu ana kadar;
Sanatçılar Girişimi
Tiyatro Platformu
Türkiye Tiyatrolar Birliği
UPSD
TEB
Özerk Sanat Konseyi
TOMEB İst. ŞUBE
tarafından imzalanmıştır ve tüm sanat örgütlerin imzaları için dolaşımdadır.
Saygılarımızla
27
MART 2014 DÜNYA TİYATRO GÜNÜ
ALTERNATİF
BİLDİRİSİ
Bugün
“Dünya Tiyatro Günü”. Yeryüzünün dört bir bucağında
şenliklerle kutlanıyor. Bu yurdun sanatçıları olan bizler ise,
şenlik düzenlemek bir yana, kaygı ve isyan duygusu içindeyiz.
İktidara
hakim zihniyet, ülkemizde sanata topyekûn savaş açmış
görünüyor. Gün
geçmiyor ki sanat alanlarımız, gerici bir zihniyetin alelacele
çırpıştırdığı yıkımcı buyruklarla karşılaşmasın.
Gözdağı,
baskı, tehdit, sansür, rant ve yıkım, sanat alanlarımızın ve
kurumlarımızın Alikıranbaşkeseni oldu.
Dans
beldenaşağı, heykel ucube, resim müstehcen, edebiyat sakıncalı,
opera lüks, orkestra zulüm, sinema ayıp, tiyatro tehlikeli,
kitaplar bomba sayılıyor.
İnsanlığın
ortak mirası olan kültürel ve tarihi dokular,saygısız bir talan
furyası ile karşı karşıya.
Sanat
eğitimi gecekonduya sıkıştırıldı.
Sanat
üretilen ve sunulan yapılar ya alışveriş merkezine ya da
karakola dönüştürüldü.
Sansür
gündelik olay halini aldı.
Sokak
sanatçılarına karşı baskı ve taciz, aldı başını yürüdü.
Özel
tiyatrolar, koşullu sadakaya bağlandı. Destek fonuna kabul
edilemez,çağgerisi bir‘ahlaki ve milli değerler’ kapanı
kuruldu.
Yerel
yönetim tiyatroları belediye memurlarının meşrebine mahkûm
edildi.
Adına
TÜSAK denilen bir fetva ile cumhuriyetin gözbebeği sanat kurumları
için idam fermanı düzenlendi.
Dozerler,
TOMAlar, gaz fişekleri, akrepler ve çıyanlar, özgür düşüncenin,
bilimin ve sanatın kapısında nümayiş halinde...
Bütün
bunlar karşısında,yandaş medya kör ve sağır. Üniversitelerin
tiyatro bölümleri kıpırtısız. Kültür Bakanlığı uzman,
memur ve danışmanları önünü ilikliyor. Uluslararası Tiyatro
Enstitüsü’nün Türkiye Milli Merkezi de tabuttaymışçasına
suskun…
Sanat
kurumlarımız zaman içinde aşınmış ve yıpranmış olabilir.
Buna
yol açan, çağın isterlerine yanıt veremeyen eskimiş yasalar,
siyasilerin ve yöneticilerin ihmalleri, orantısız derecede düşük
bütçe ve yatırımlar, moral bozucu çifte standard uygulamaları
ile asılsız ve orantısız suçlamalardır.
Çok
iyi biliyoruz ki, mevcut durumdan sanatçılar da hoşnut değildir.
Ve çözüm üretmek için çalışmaktan geri durmamış, emek
vermiş, öneriler ortaya koymuşlardır.
Ne
var ki iktidardaki zihniyet, bu birikime kulaklarını tıkamıştır.
Kurumları onaracak, iyileştirip geliştirecek rasyonel tedbirleri
almak yerine, yıkımcılık yolunu; halkın sanat ihtiyacını uygun
şekilde karşılamak yerine de, kâr ve rant yolunu seçmiştir.
Biz
sanatçılar, ustalarımızdan el aldık.Sanatımızı öğrenirken,
insanı görmeyi, insanı sevmeyi öğrendik.
Siyasal
rant oyunlarını değil, oyun sevinciyle gönülleri fethetmeyi
öğrendik.
Dansederken;yerçekimine
meydan okumayı, insanların bedenine ve ruhuna kanat takmayı
öğrendik.Biz bedenimize çelik bir disiplin kazandırmak için
parmakucuna çıkarken, sıçrarken; toplumu yüceltmenin,
sıçratmanın düşünü paylaştık.
Çoksesli
şarkılarımızı söylerken;kulaklardaki ve zihinlerdeki duvarları
yıkmayı öğrendik.Arşe çekmeyi, üflemeyiöğrenirken;insanların
yüreğine su serpmeyi, zihnine ışık tutmayıöğrendik.
Biz
fırçamızla renkleri türküye ve halaya dönüştürmeyi; ağaç,
toprak, taş ve tunca Kybele anamızla Nasreddin babamızıkoymayı
öğrendik.
Sesimizi,
diaframımızı, kulağımızı, ellerimizi, bedenimizi
eğitirken;insanlığın doğrularını savunmak için sesimizi
gürleştirmeyi de öğrendik.
Sadece
ezber yapmayı öğrenmedik; darkafalı siyasetçilerin,
sömürgenlerin, aymazların ve çıkarcıların ezberini bozmayı da
öğrendik.
Orkestralarımız
uyum içindeki çoksesliliğin simgesidir.
Sahnelerimiz
insanlığın kendisiyle yüzleştiği, tarihiyle ve geleceği ile
hesaplaştığı, iyi ile kötüyü ayırdettiği, önyargılarla
savaştığı, aydınlığa ulaşmaya çalıştığı şenlik
alanlarıdır.
Sessizliğin
içindeki çığlığı, heyecanın barındırdığı dönüşümü,
gözyaşının arındırıcı hızını, kahkahanın devrimci gücünü;
avuçlarımızda su taşırcasına seyircimizle paylaşırız.
Ama
biz sanatçılar yalnızca duygular dünyasının ve ilhamın değil;
aynı zamanda aklın, bilginin, bilincin, vicdanın ve emeğin
kuracağı, yeni ve güzel bir dünyanın neferleriyiz. Daha uygar
bir dünya, kardeşçe ve daha iyi bir yaşam ve daha duyarlı, daha
birikimli bir toplum; biz sanatçıların vazgeçilmez düşüdür.
Bu yüzden sonunda, divan kurup yasa yapmayı da öğrendik.
Bu
bağlamda: Sanat kurumlarımızın yokedilmesi girişimine sonuna
kadar karşı çıkacağız! Susmayacağız, çünkü sanatçı
son sözü karanlığa bırakmaz!
Şunu
söylemek ve savunmak, büyük savaşçı ve büyük sanatkâr
Mustafa Kemal’e, cumhuriyetin kurucularına, yurdumuzun sanat
öncülerine, bizleri yetiştiren aziz öğretmenlerimize, halkımıza
ve tarihe karşı borcumuzdur:
Er
ya da geç, yurdumuzda bilim ve sanat özgür, kurumları özerk
olacaktır!...